KIBRIS, Nakşibendilerin dergahına girdi, Şeyh Nazım ve müritlerinin bir gününü izledi
Pazar, 26 Aralık 2010
Şeyh Nazım Kıbrısi… Şeyh Nazım Adil… Ya da Şeyh Nazım Efendi… Sufizmin Büyük Ustası, Nakşibendi Tarikatı’nın Büyük Şeyhi… Çok yakınındaki sevenlerine göre, “Sultan”…
Bir Kıbrıslı… Nazım Kıbrısi, 20 (Bazı kaynaklara göre) 21 Nisan 1922’de Larnaka’da doğdu… Cuma günü doğan Şeyh Muhammed Nazım Kıbrısi, Mutasavvuf ve Nakşibendi şeyhidir.
Soyunun anne tarafından Mevlevi tarikatı kurucusu Mevlana Celaleddin Rumi’ye, baba tarafıdan Kadiri tarikatı kurucusu Abdulkadir Geylani’ye dayandığını söyleyen kaynaklar söz konusu.
1940`larda İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’nden mezun oldu.
Ardından Suriye’nin başkenti Şam’a gidip orada Nakşibendi tarikatın Şeyhi olan Abdullah Dağıstani`ye bağlandı ve onun manevi terbiyesine girdi. Abdullah Dağıstani’nin emri ile insanlara tasavuf terbiyesini vermeye başladı.
Şeyh Nazım, Şeyh Dağıstani tarafından Kıbrıs’ta İslami eğitimi ve manevi terbiyeyi yaymakla görevlendirildi.
Ancak 40’lı, 50’li yıllar, dinin Türkiye’de ve tabii ki Kıbrıs’ta “kısıtlandığı” bir zamandı. Ezanı Arapça okumak yasaktı.
Bazı kaynaklara göre, Şeyh Nazım, doğduğu ülkeye, yani Kıbrıs’a geldiğinde yaptığı ilk şey camiye gidip Arapça ezan okumak oldu.
Hemen tutuklanıp bir hafta hapis yatmak zorunda kaldı. Serbest kalır kalmaz Lefkoşa’da en büyük cami olan Selimiye’ye gidip minaresinde ezan okudu. Bu olay, resmi makamları çok kızdırdı ve aleyhine dava açıldı.
Mahkemeyi beklerken bütün Lefkoşa ve yakın köyleri dolaşıp minarelerden yine ezan okudu. Neticede, aleyhine toplam 114 dava açıldı. Avukatlar, ezan okumaktan vazgeçmesini tavsiye etti fakat o, “Yapamam, insanların ezanı duyması lazım” diyordu.
Yine bazı kaynaklara göre, davaların okunma günü gelmişti. Eğer yargılanır ve suçlu bulunursa 100 yıl üzerinde hapisle cezalandırılacaktı. Aynı gün, Türkiye’den seçim sonuçları geldi: Adnan Menderes yeni başbakan seçilmişti. Başkan olarak ilk işi bütün camileri açıp Arapça ezan okunmasına izin vermek oldu. Şeyh Nazım bu sayede serbest bırakılmıştı.
Oradaki yılları esnasında, Şeyh Nazım, Kıbrıs’ın her yerini dolaştı ve Lübnan, Mısır, Suudi Arabistan ve daha birçok yeri ziyaret edip tarikatı öğretti. 1952 yılında Şam’a yerleşip büyük Şeyh Efendinin müridlerinden Hacı Emine Hanım ile evlendi. Bundan sonra Şam’da yaşayıp her sene sık sık ailesi ile beraber Kıbrıs’ı ziyarete geliyordu. Bu arada iki kızı ve iki oğlu oldu.
Halen Lefke kasabasındaki dergahında hizmetine devam etediyor. Dünyanın her yerinden, sevenleri ve müridleri ziyarete geliyor…
Bu arada 1972′de Dağıstani’nin vefatı ile O’nun yerine geçti ve Nakşibendi Tarikatı’nın Büyük Şeyhi oldu… Şeyh Nazım’dan sonra yerine kimin geçeceği konusunda, çeşitli söylentiler bulunuyor… Kamuoyuna bu konuda yapılmış resmi bir açıklama yok.
Ve Lefke’deyiz…
Osmanlı döneminden kalma bir konak… Ama ne konak! Dışarıdan bakıldığında da insanı heyecanlandırıyor, içine girildiği zaman da… “L” şeklinde… Üst katında Şeyh yaşıyor. Alt katı dergahın “aile” ve “kadınlar” tarafından kullanılan bölümü… Her erkek bu tarafa giremiyor.
İki, ya da üç kadın yönetiyor gibi burasını… Kadınlardan biri Antalyalı ama Adana’dan gelmiş. “Şeyhe hizmet etmek için buradayım” diyor… Sanki oraların ustası o… Kimin içeriye gireceğine, nasıl gireceğine O karar veriyor. Belki görevli o gün oydu…
Şeyh’in yanına gidip derdine çare arayan iki kadına, ne yapacaklarını da O anlatıyor… “Bu suyu 40 gün ekleyerek çoğaltacaksın, içeceksin; o kağıtta yazılanları yapmazsan, iki rekat da namazını kılmazsan, sana söyleyeyim, işin olmaz…” diyor.
Dışarıda bir heyecan, bir heyecan… Şeyh Nazım, cuma namazına inecek… Ardından yaklaşık bir saat “İngilizce” konuşacak… Bir mütercim cemaat için anında
Türkçe’ye çevirirken, iki süper yeni, son model kamera Şeyh’i görüntüleyecek ve anında iki yepyeni Apple bilgisayarla görüntüler tüm dünyaya internet yayını olarak aktarılacak.
Ve sonrası zikir… Cemaatin erkekleri, koltuğunda oturan Şeyh’in önünde el ele, kol kola “hah – huh” diyerek, “Allahım mesalli ala” diye başlayan Salavat çekerek ya da söyleyerek, dualar ederek, çeşitli vurmalı sazlarla da tempo tutularak dans ediyor…
Bu nasıl bir duygu?
Herkes transta… “Nasıl bir duygu?” diye soruyorum, harita mühendisi olan, İstanbul’dan gelen ve Rusya’da, Kırgızistan’da inşaat müteahhidi olduğunu öğrendiğim bir kişi; “inanılmaz” diye yanıtlıyor ve ekliyor: “Yaşamanız lazım… Büyük bir mutluluk”…
Alman çocuklar
Etrafta onlarca çocuk… İsimlerini soruyorum, bir tanesi “Sıddık” diye yanıtlıyor. “Nerelisin?” sorusuna yanıt; “Almanya”…
Ve aynı çocuk, mükemmel bir Türkçe’yle, “ben Alman’ım” diyor… Lefke’de ilkokula gidiyor…
Kapıda bir “Profesör”… Evet, Almanya’dan gelen, Asya kökenli, Alman vatandaşı… Evet, profesör… Yanlış okumadınız… Şeyh’le henüz sohbet edememiş. “Kabul ederse görüşeceğiz” diyor… Peki kabul etmezse?… Gülümsüyor profesör…
Şeyh’in torunları, oğlu, damadı dolanıyor oralarda… Büyük oğlu Şeyh Ahmet, müthiş cuma zikrinden sonra, konağın bahçesindeki kümese gidiyor… Çok sessiz biri görüntüsü var… Şeyhin gençlik fotoğraflarına çok benziyor… Ama Şeyhe en çok benzeyen, Şikago’dan “Christmas tatili” nedeniyle fırsat bulup dedesini görmeye gelen doktor torunu…
Kadınlar… Kimisi Türkiye’den gelmiş, kimisi Malezya’dan… Sarışın, mavi gözlü ve çok zayıf uzun boylu olanlar var aralarında… Çok kısa, kilolu ve esmer olanlar da… Simsiyah sürmeli, orta yaşın üzerinde bir Arap kadın, bayağı saygı görür pozisyonda… Hem Arapça, hem İngilizce konuşuyor…
Genç kızlar… Her biri, her hangi bir filmde yıldız olabilecek güzel yüze sahip… Hepsi, Şeyh Nazım namaza giderken ve geri istirahata çekilirken “Salavat” durumunda… “Allahım mesalli ala…”
Çorba ve çay
Sürekli kaynayan kazanlar… Kazanlarda çorbalar… Tahta masaların üzerinde onlarca pide… Börekler, çörekler ve zeytinliler… Kendi zeytinyağlarını kendileri çıkarıyor, kendi zeytinlerini de kendileri hazırlıyormuş… Ben çöreğe, çorbaya, çaya dalıyorum. Zeytinler nefis… Zeytinliler de nefis…
Kanadalı, kalbimi alıyor…
Kanadalı biri… Kanada’dan çıkıp gelmiş; sohbet ediyoruz… “Sen birazdan buradan gideceksin ama kalbin burada kalacak” diyor… Aklıma, Amerikan yapımı filmler geliyor… “Sakın bu koskocaman sakallı adam, şimdi bir bıçak alıp da tarikat adına bizim kalbi sökmesin!”… Şaka canım, şaka… Adamın yüzünden resmen “nur” akıyor… O kadar cana yakın, o kadar yürekten, o kadar samimi (hepsi aynı anlama geliyor ya neyse) davranıyor ki, ahbap olmamak ciddi kabalık…
Şeyhle nasıl tanıştığını aktarıyor… Washington’da, İslam adına en büyük ve ilk toplantıyı Şeyh Nazım’ın gerçekleştirdiğini öne sürüyor…
Mauritiuslunun hikayesi
Ve Mauritius’tan taaa Hint Okyanusu’ndan gelen bir adam… O’nunla sohbetteyiz; işte anlattıkları:
“Mauritius’a gelen iki İskoç turistten Şeyh’in adını duydum… Bir gün rüyama Şeyh girdi. ‘14 Aralık’ta görüşeceğiz’ dedi… Çok ilginç bir durum… Ben Mauritius’ta, Şeyh Kıbrıs’ta… Cebimde, değil uçak bileti kesecek binlerce dolar, ekmek alacak tek kuruş yok… Rüya beni etkiledi ama gidemem ki… Öylesine bir gün otururken, telefonum çaldı. Telefonda hiç tanımadığım bir ses bana ‘Ben senin biletini keseceğim, cebine para koyacağım, git Şeyhi gör’ dedi… Öyle oldu… Geldim…”
Bismillahir Rahmanir Rahim
Tasavvuf terbiyesinin asıl hedefi kâmil insan yetiştirmektir. Ariflerin tarifine göre kâmil insan, Allah’a aşık olmuş, kalbi gaflet ve manevi kirlerden zikir ile huzur bulmuş, (arınmış) gönlü boş arzu ve sahte sevgilerden arınmış, nefsi ilâhi emirlere itaat edecek bir kıvama gelmiş; kısaca içi ve dışıyla Yüce Allah’a teslim olmuş insandır. İşte bu kıvamı bulmak için önündeki rehbere samimi olarak inanmaya, gücü nisbetinde emir ve tavsiyelerine uymaya teslimiyet denir. Akıl sahibi olan ve insanlığı “göreceli” olmayan her insan teslimiyetin bir kafese sokma değil, aksine huzur dolu günlere ve özgürlüğe ulaşmak olduğunu görmekte zorlanmayacaktır…
İslâmı hakkıyla yaşayabilmek ve hakîkî kullukta bulunabilmek ancak teslîmiyetle mümkündür. Kulluk, aslında teslîmiyet demektir. Kalb, ancak teslîmiyetin tam olmasıyla huzûra kavuşur. Teslîmiyet, gönüldeki kederi ve sıkıntıyı izâle eder. Rûh, sevdiği ile beraber olur. Teslîmiyet ehli, dâima Hakk Teâlâ Hazretleri ile beraberdir.
İçi ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Tealâ’dan başka her şeyin köleliğinden kurtulur, hür olur, kalbi Allah ile huzur, ilâhi aşk ile hayat bulur. Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur. Bundan sonra o kimse kendisini hür irade ve hürriyet sahibi görse de, aslında bütün yaptıkları bir çeşit köleliktir. Çünkü bu kimse, devamlı nefsine köle, şehvetine esir, midesine hizmetçi, maddeye bekçi, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat sürmektedir. Böyle bir hayat şeref ve hürriyet değil, tam manası ile zillet ve köleliktir.
Aşure Günü – Hadra Zikir
1663 Wheat Hill Rd.
Sidney Center, NY 13839
Peru’daki Osmanlı Dergahı, tebliğde sınır tanımıyor And Dağları arasında kalan Kızılderili köylerine tebliğ çalışmaları yürüten ‘Osmanlı Perulular’ sınır ve mesafe tanımıyor 22 Şubat 2013 / 07:37 And Dağları arasında kalan Kızılderili
“Prayer Vigil”, Amerikan Kızılderililerinin organize ettiği ve her yıl, Beyaz Saray’ın önünde, herkese açık ve iki gün süren, “dünyada barış” amaçlı bir etkinliktir. Son on yıldır, Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz. ve müridlerinin de davet edildiği bu etkinliğe Şeyhimizde büyük önem verirdi. 2002′deki ilk “Prayer Vigil”e, halifesi Lokman Efendi’yi göndermişti ve Lokman Efendi
‘İmana Giden Yol’ Şeyh Nazım ile röportaj – Havadis Gazetesi
Bab-ı Alem, MPL TV: ‘Kıbrıs Osmanlı Dergahı & Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz.’ 2010 ( 1/6 ) ( 2/6 ) ( 3/6 ) ( 4/6 ) ( 5/6 ) ( 6/6 )
SABAH Gazetesi, Şeyh Nazım Kıbrısi ile Röportaj ”İnsanlara ARSLAN Lazım”
TNT Tv Hayatın Şifreleri Programı – Şeyh Nazım el Kıbrısi 5/10/2011 1 2 3 4 5 6 7
Şeyh Mevlana Nazım Kıbrısi Hz.’den Vakit Gazetesi Röportajı
KIBRIS, Nakşibendilerin dergahına girdi, Şeyh Nazım ve müritlerinin bir gününü izledi Pazar, 26 Aralık 2010 Şeyh Nazım Kıbrısi… Şeyh Nazım Adil… Ya da Şeyh Nazım Efendi… Sufizmin Büyük Ustası, Nakşibendi Tarikatı’nın Büyük Şeyhi… Çok yakınındaki sevenlerine göre, “Sultan”… Bir Kıbrıslı… Nazım Kıbrısi, 20 (Bazı kaynaklara göre) 21 Nisan 1922’de Larnaka’da doğdu… Cuma günü doğan
Şilili madenciler Şeyh Nazım’ı ziyaret etti 20 Aralık 2010 Pazartesi 16:53 69 gün yerin 700 metre altında mahsur kaldıktan sonra kurtulan 33 Şilili madencilerin bir kısmı KKTCde Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Nazım’ı ziyaret etti. Şili’de bir maden göçüğünde 69 gün toprağın 700 metre altında mahsur kalan 33 madenciden 4’ü KKTC’ye gelerek Nakşibendi tarikatının
MPL Televizyonun Bâb-ı Âlem programından 2008
Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi, Oğuzhan’ın “Türkoğluna rahatlık verme” duasını anlatıyor. 8 Ağustos 2009 – Almanya
“Kavmiyet iddia edenlerin uzerine lanet olsun” Şeyh Nazım el Kıbrısi
Şeyh Nazım el Hakkani dergahında Lefke, Kıbrıs – 21 Subat 2008
BismillahirRahmanirRahim HZ. LOKMAN’DAN OĞLUNA EY EVLADCIĞIM ! HİKMET, SENİN ON ŞEYİ YAPMANDIR: 1) ÖLMÜŞ KALBLERİ DİRİLTMELİSİN, 2) YOKSULLARLA OTURMALISIN, 3) HÜKÜMDARLARIN MECLİSLERNDEN SAKINMALISIN, 4) KÖLELERİ AZAT ETMELİSİN, 5) DÜŞKÜNLER İLE TANIŞMALISIN, 6) GARİPLERİ MİSAFİR ETMELİSİN, 7) FAKİRLERİ ZENGİN ETMELİSİN, 8) ŞEREFLİ KİMSELERİN ŞEREFİNİ ARTILMALISIN, 9) BÜYÜKLERİ DE YÜCELTMELİSİN, 10) DİLİNİ MUHAFAZA ETMELİSİN. BU ON ŞEY,
BismillahirRahmanirRahim Batılı gözüyle Fatih Büyük devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözlerini kamaştıran padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih sırasında İstanbul’da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin bir keresinde şöyle demiştir: “Sultan Mehmed, çok az gülerdi. Zekası, daimi bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan, hatta cüretkârdı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok
BismillahirRahmanirRahim Osmanlı Sultanlarının Ehl-i Beyt sevgisi Sultan İkinci Abdülhamid Han, Peygamber efendimize olan tazim ve muhabbetini, Onun kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslam Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak göstermiştir. Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel örneği olmuştur. Demiryolu yapımının Medine’ye ulaştığı esnada, Sultanın
BismillahirRahmanirRahim Resulullahın (sav) amcası ve Hazret-i Ali’nin babası Ebu Talib (ra) Sana kimse dokunamaz İslamiyet kuvvetlendikçe müşriklerin düşmanlıkları arttı. Fakat Ebu Talib’den korktukları için bir zarar yapamıyorlardı. Müşrikler, Ebu Talib’e gelip “Ya yeğenini bize teslim et, yahut putlarımıza hakaret etmesin” dediler. Ebu Talib, müşriklerin arzusunu yeğenine bildirdi. Resulullah kabul etmedi. Ebu Talib, “Ey oğul sen
BismillahirRahmanirRahim Bir gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) Resulüllah(S.A.V)’ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a) da geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) (Geri çekilip) : -Ya Ali sen buyur, gir dedi. O da cevap verip, aralarında, aşağıdaki uzun konuşma oldu: -Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her
Bağlantılar