BismillahirRahmanirRahim
Hüseyin Bey! Tasavvuf hakkında bilhassa Naksibendilik hakkında soruyorsunuz. Halkın bu hususta hiçbir bilgisi ve malumatı yoktur. Ve oradan buradan işitme yoluyla veyahut birkaç satırlık yazılar yolu ile Tasavvuf hakkında bilhassa Naksibendilik hakkında birşeyler öğrenmek isteyenler oluyor.
Tabii, umumi kitlesi itibari ile İnsanlık bugün dinden uzaktır. Müslümanlarda gafil olduklarından müslümanlıktan uzaktır.
Hem dinden uzak hem de müslümanlıktan uzak olan kimselere tasavvufu söylemek, anlatmak adeta boşuna iş yapmak, boşuna nefes tüketmek, boşuna emek sarfetmek ve de bitmeyecek yere tohum atmaya benzer. Maalesef, bugünkü dünyamızda din reformu sapıttırılmış, saptırılmış ve yanlış anlatılmıştır. Onun için insanlar dinin lüzumuna kail değildir. Dinin insan hayatında en zaruri faktör olduğunu kabul etmiyorlar.
En basitinden bir bakışla; “Din zaruri bir faktördür“ diye bakacak olsalardı, Din Reformu insanlık arasında bir kiymet taşıyacaktı. Maalesef bu yoktur. Din bu zamanda bir kiymet taşımamaktır insanların nazarında. 20. Asır insanında dine karşı bir alaka yoktur. Batıl olarak bir sürü din var. Hak olarak bir din var, Müslümanlık. Batıl dinlerden Hristiyanlık bugün insanlara kendisini kabul ettiremiyor. Bir kuru arayış ve merasimden ileri insanlara bir tesiri olmuyor. Dinin maksadı insanların maneviyatı üzerinde işlemesidir. İnsanların maneviyatı üzerinde bir tesiri olmayan bir merasimin malayaniden öteye bir hükmü olamaz Kiymet hükmü olamaz.
Hak yönlü din olan İslam´da disiplin vardır. İnsan batıl yönlü bir dine belki pek kolay intisab eder. Çünkü batıl yönlü dinde bir disiplin yoktur. Hak yönlü dinde disiplin vardır.
Batıl yönlü dinde bir disiplin olmadığı halde o batıl dine intisab etmeyen kimsenin hak dine teslim olması zordur. Sağlam disiplini olan hak dine insanın kendisini teslim etmesi bugünkü hayat şartlarında çok zordur. Ondan sonra hak olan İslam dinidir. İslam dininde disiplin vardır. Haram-Helal hududu vardır. Onu yapacaksın ama bunu yapmayacaksın. Hak olan İslam dinindeki disiplininde yine daha sıkı olan bir tatbikatı vardır. Ki, O ´Tasavvuf´ tur. Tasavvuf´un disiplini Şeriat´ın disiplininden sıkıdır. Şimdi temsil ile; tayyarenin pranga üzerinde yürüyüşündeki disiplini başkadır. Havalandıgı vakitteki disiplini başkadır. O havalandıgı vakit yerdeki disiplini havada kullanamaz. Yerde kullandıgı disiplin kuvveti havada geçmez. Binaenaleyh islam yeryüzünde bir disiplindir. Tasavvuf; manevi mertebelere talip olan kimseleri yükseltecek disiplindir.
Tasavvuf; Manevi makam , manevi rütbe, dinin manevi zevklerini isteyen, manevi mertebelerine yükselmek isteyenlere ait olan bir disiplindir. Ve islam´ın içindedir.
Ötekisi tasavvuf ile alakası olmadan; ´Yeryüzünde biz dolaşmak ile iktifa edelim. Meleküt Alemi şimdilik bize gerekmez. Zaten Meleküt Alemine öldüğümüz vakit bizi çekip çıkaracaklar.´ diyenlerdir. O kimselerin yeryüzündeki tasarrufları şeriat üzerinedir. Meleküt Alemini isteyenler için olan yol ise Tarikattır, Marifettir, Hakikattır. Ki, bunlar tasavvuf yollarıdır. Hulasası budur. Bundan daha hulasasını tarif edecek adam zannetmem mevcut olsun. Başka türlü tarifi yoktur. Yanlış tarif yapacaktır.
Bir kimse tasavvufu isterse,(erbabına sorsun), onun açıklamasını onun tatbikatını elbetteki erbabından soracaksın. Tasavvufa talip olan gelsin.
Talip olmazsa, ne yapacaksın? Şeriatı öğrensin! Şeriat yolunda yürüsün! “Yeryüzünde dolaşın!” dedi Cenab-ı Allah. “Dolaşsın! Şeriat´ın kendisine verdiği selahiyetle dünyanın mağribini maşrıkını fethetsin! Durmasın!” diyor. “Seyr ediniz!” Seyr-ü Sefer! Sefer etsin! Bu bir emirdir. Yerinde durma! Yürüyeceksin, açılacaksın. Mağrıbı maşrıkı aşacaksın. Hak için aşacaksın. Mülk verilmiştir. Meleküt alemini istedi ‘Ebül Feth’ (Fatih Sultan Mehmed Han). Cennetmekan Fatih Sultan Mehmed Han şeyhinden halvet istedi Meleküt alemi ile meşgul olmak için, oraya çıkmak için.
Dedi ki şeyhi; “Sana Mülk verilmiştir. Senin hizmetin Mülktedir. Seni şimdi alıpta derviş yapmam. Sen Sultansın. Sultan olarak tayin edilmişsin. Senin işin o. Senin işin dervişlik degil. Sen ümmetin üzerinde Sultan tayin edilmişsin. Varacağın rütbenin hakikatını o yoldan bulacaksın. Başka yoldan bulamazsın.”
Onun gibi yeryüzünde mümin kimse dolaşması lazım. Enerjisini hak yolunda sarfetmesi lazım. Şimdi enerjiyi sarfedecek yer yok. Çoluk çocuk tüfek oyunu oynar. Bilmem ne oyunu oynar. Boşu boşuna.
Eskiden derlerdi; “Seyrül fil ard- yeryüzünde dolaşınız.”
Yürüyünüz. Yürüdüğünüz vakit size açılır; Bilmediğiniz ufuklar ve bilmediğiniz ülkeler açılır. Herşey açılır. Millet miskinleşmiş. Oturduğu yerde yozlaşmış. Uyuzlaşmış. Bir yere yaramaz hale gelmiş. Enerjilerini oldukları yerde tüketiyorlar. Batarya ile çalışan oyuncaklar var. Bataryasını koyup elinde tutuyor. Elinde çalıştırıyor.Yere koymuyor ki yürüsün. Elinde o batarya tükeniyor. Onun gibi şimdi bu müslüman gençler yürümüyor. Sefer edemiyor. Oldukları yerde kalıyorlar. Kahvehane köşelerinde tembelhanelerde oturuyorlar. Enerjilerini tüketiyorlar. Deşarj mı derler? Boşalma mı derler? Boşalma lazımdır. Çünkü geliyor enerji ve boşalacak yer arar. Boşaltamıyor. Baştakilerinde işine gelmiyor onlara ön versin. Jetler çalışır olduğu yerde ve kumandaya bakar. Kumanda elini çektiği vakit yürümeye başlar. O jetler olduğu yerde fıldır fıldır çalışıyor en son kuvveti ile. Lakin kumanda elini çekinceye kadar jet olduğu yerde kükrer ama kaldırmaz(pilot onu havaya). iş yapamaz. Gençlikte öyle bir kuvvet mevcuttur. Lakin hepsi bağlıdır. Yerinde kımıldayıp duruyor. Çünkü kumanda makamında ki kimseler ön vermiyor gençlere.
Misafir soruyor: Tasavvufun haricinde de bu hedefe(İslamı yaymayı kastediyor) doğru gidilebileceğini sanıyorum. Bu şeylerin yaptığı gibi; yani bu Fethullah Hoca´nın talebelerinin yaptığı gibi sadece eğitim şekli ile gidilemez mi?
Şeyh Nazım el Hakkani Hazretleri:
Şimdi aslında Fethullah Efendi, işin farkında değil değildir. işin farkındadır. Manevi esas olmaksızın işin yürümeyeceğinin farkındadır. Manevi kök olmaksızın hiçbir hareketin bir netice vermeyeceğini pek iyi biliyor O. Nitekim onlarında intisabları (evliyaya manevi bağlılıkları) vardır, (yalnız) şartlar onların kendilerini aşikare etmelerine fırsat vermiyor. Aslında Said-i Nursi hazretleri tarikat sahibi idi. Çünkü tarikatsız bir kimsenin yetişmesi mümkün değildir. Çünkü Tarikat durmadan insanın ruhaniyetini besler, büyültür ve ona göre bir şahsiyet kazandırır. Şahsiyeti parladıktan sonra görülmeye başlar. Tasavvufsuz şahsiyetler nuruna kavuşmayan meşale gibidir. Nurunu bulamayan kabir gibidir. Nurunu bulamayan mum gibidir.
insanı manen uyandıran tarikattır.
Ki Kur´an da; ´Biz Habibimize Kur´an ve Nur indirdik.´diyor. Hem Kur´an inmiştir hem de nur inmiştir. Nur ve Kur´an indirilmiştir. Binaenaleyh! Nurda tevahüs yoluyla kalblere geliyor. Nitekim Kuran-ı Kerim´de; ´Herkese nasibi veriliyor´ diyor. Maneviyattan alan kimse nurdan da alıyor. Nurlandığı vakit parlıyor.
Bütün evliyaların islam semasında görülmelerinin sebebi , sahip oldukları vilayet nurunun nübüvvet nurundan tecelli etmesiyledir.
O vilayet nurundan evliyalara aşılanıyor. Onun için islam semasında hepsi görülüyor. Onun için insana şahsiyet kazandıran nurdur. Doğru tabir ile insanın şahsiyetini gösteren nurdur. (Misal;) Karanlıkta ben size ışık verdiğimde sizin kim olduğunuz meydana çıkacak. O nuru ben size vermezsem, siz görünmezsiniz. Nur olmadan şahsiyetin tanınması bir parça düşüktür (biraz zordur). Şahsiyeti verilmiştirde ama o şahsiyetin görülmesi için nur lazımdır. Eee! O nur şahsiyetin çevresinde döndürülmezse, o şahsiyetin kim olduğu belli olmaz. Üzerinde nur olmazsa nasıl parlayacak, nerede görülecek? Ne görülecek ve ne de bilinecek? Gökyüzünde nice nurunu kaybetmiş olan eski yıldızlar var. Nursuz kalmıştır onlar. Onlar görünmez, belli olmaz. Nuru olanlar görülür. Şahsiyetleride bilinir; Bu budur, bu da budur diyerekten (bilinirler onlar).
Onun için Fethullah Hocaefendi´nin elbetteki manevi yönü vardır ki, etrafındaki halka ona bağlanıyor ve onu dinliyor. O´nu takip edebiliyor. Onda bir cezbe olmasa, onun kendi şahsında cazibesi bulunmasa, söylediği sözde cezbedici kuvvet bulunmasa, O´na kimse itibar etmez, kimse kulak vermez. Onbinler yüzbinler belki milyondan sayılan bağlıları vardır. Ve Onun emrine munkattırlar. Emrine itaat eden cemaat. ştaat etmez değil. Onun için onlar orada muvaffak oluyor. Kupkuru olan hükümetin açtığı mektepler ki, tasavvufi bir köke bağlı değildir. Onlarda tasavvufu kabul eden zihniyette yok. Onun için onlarda birşeye muvaffak olamıyor. imam Hatip mektepleri, ilahiyet fakülteleri ve emsali olan kuruluşlar ki, onlar tasavvuftan uzaktırlar. Onun için cezbeden taraflarıda yoktur. Oraya gidenler ya zoraki gidiyor ya da maaş veya bir istikbal için veyahutta geçim vasıtası elde etmek için gidiyor. Başka gayeleri yoktur. Dediğiniz nokta elbetteki doğrudur. Ancak Tasavvufi nokta olduğu takdirde o memleketlerin islamı tanımaları daha kolay olur.
Avrupa´nın islama giriş kapıları tasavvuf kapılarıdır. Şeriat kapıları değildir.
Mankafa vehhabiler ve Suudiler milyarlar sarfediyorlar davet için islama. Center diyerekten bir sürü merkezler açıyorlar. Dolar, Sterlin, Mark sarfediyorlar. Tek adamı Şeriat kapısı yoluyla islam’a girdiremiyorlar. Bizim onlardan on para aldığımız yok. Bizim elimizden tasavvuf yoluyla senede binlerce kişi islama girer. Tasavvuf kapısından gösteriyoruz biz şslamı. Tasavvuf kapısından; ´Çıkar pabucunu, gir içeriye!´ diyoruz. Onlarda atlayıp giriyor. Tasavvufta bir deniz gösteriyoruz. insanı sevindirecek bir deniz, insanı ürkütecek değil. Korkutacak değil. Hoş bir yer gösteriliyor. ´Buraya giriniz! Yalnız girmek ile mükellefsiniz. Başka bir mükellefiyetiniz yoktur´diyoruz biz onlara. Hemen giriyorlar. O tarafta çok teklifler koyuyorlar; ´Böyle yapacaksın, Şöyle yapacaksın´diyerekten. Onlarda kapıdan bakıyorlar ve ´Kalk! Gidelim!´diyorlar. Tasavvuf kapıları açıktır. ´Ne istersiniz bizden içeriye girmek için?´ diyorlar. Bizde; ´Hiçbirşey istemeyiz. Girin içeriye!´diyoruz. “Ne teklifiniz var?”
Teklifimiz yok. içeri girin! Girin bakın! Begenirseniz durun! Begenmezseniz çıkıp gidin! Bizim teklifimiz bu.
Yahu! Buradaki bu ağaçcık; küçük bir fidandır. Bunun üstüne basarsan, kırarsın. Ama öbür tarafta sahabenin üstüne ancak 23 senede indirilmiş olanın tümünü yapmalarını teklif ediyorlar o bizim kabakçılar (vehhabileri kastediyor). Daha yeni diktikleri fidana hemen tırmanmak istiyorlar. inşaallah! Allah bizi ümmete hizmette muvaffak etsin!
Amin El-Fatiha
- Şeyh Nazım el Kıbrısi (ks)
Bismillahir Rahmanir Rahim
Tasavvuf terbiyesinin asıl hedefi kâmil insan yetiştirmektir. Ariflerin tarifine göre kâmil insan, Allah’a aşık olmuş, kalbi gaflet ve manevi kirlerden zikir ile huzur bulmuş, (arınmış) gönlü boş arzu ve sahte sevgilerden arınmış, nefsi ilâhi emirlere itaat edecek bir kıvama gelmiş; kısaca içi ve dışıyla Yüce Allah’a teslim olmuş insandır. İşte bu kıvamı bulmak için önündeki rehbere samimi olarak inanmaya, gücü nisbetinde emir ve tavsiyelerine uymaya teslimiyet denir. Akıl sahibi olan ve insanlığı “göreceli” olmayan her insan teslimiyetin bir kafese sokma değil, aksine huzur dolu günlere ve özgürlüğe ulaşmak olduğunu görmekte zorlanmayacaktır…
İslâmı hakkıyla yaşayabilmek ve hakîkî kullukta bulunabilmek ancak teslîmiyetle mümkündür. Kulluk, aslında teslîmiyet demektir. Kalb, ancak teslîmiyetin tam olmasıyla huzûra kavuşur. Teslîmiyet, gönüldeki kederi ve sıkıntıyı izâle eder. Rûh, sevdiği ile beraber olur. Teslîmiyet ehli, dâima Hakk Teâlâ Hazretleri ile beraberdir.
İçi ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Tealâ’dan başka her şeyin köleliğinden kurtulur, hür olur, kalbi Allah ile huzur, ilâhi aşk ile hayat bulur. Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur. Bundan sonra o kimse kendisini hür irade ve hürriyet sahibi görse de, aslında bütün yaptıkları bir çeşit köleliktir. Çünkü bu kimse, devamlı nefsine köle, şehvetine esir, midesine hizmetçi, maddeye bekçi, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat sürmektedir. Böyle bir hayat şeref ve hürriyet değil, tam manası ile zillet ve köleliktir.
Aşure Günü – Hadra Zikir
1663 Wheat Hill Rd.
Sidney Center, NY 13839
Peru’daki Osmanlı Dergahı, tebliğde sınır tanımıyor And Dağları arasında kalan Kızılderili köylerine tebliğ çalışmaları yürüten ‘Osmanlı Perulular’ sınır ve mesafe tanımıyor 22 Şubat 2013 / 07:37 And Dağları arasında kalan Kızılderili
“Prayer Vigil”, Amerikan Kızılderililerinin organize ettiği ve her yıl, Beyaz Saray’ın önünde, herkese açık ve iki gün süren, “dünyada barış” amaçlı bir etkinliktir. Son on yıldır, Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz. ve müridlerinin de davet edildiği bu etkinliğe Şeyhimizde büyük önem verirdi. 2002′deki ilk “Prayer Vigil”e, halifesi Lokman Efendi’yi göndermişti ve Lokman Efendi
‘İmana Giden Yol’ Şeyh Nazım ile röportaj – Havadis Gazetesi
Bab-ı Alem, MPL TV: ‘Kıbrıs Osmanlı Dergahı & Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz.’ 2010 ( 1/6 ) ( 2/6 ) ( 3/6 ) ( 4/6 ) ( 5/6 ) ( 6/6 )
SABAH Gazetesi, Şeyh Nazım Kıbrısi ile Röportaj ”İnsanlara ARSLAN Lazım”
TNT Tv Hayatın Şifreleri Programı – Şeyh Nazım el Kıbrısi 5/10/2011 1 2 3 4 5 6 7
Şeyh Mevlana Nazım Kıbrısi Hz.’den Vakit Gazetesi Röportajı
KIBRIS, Nakşibendilerin dergahına girdi, Şeyh Nazım ve müritlerinin bir gününü izledi Pazar, 26 Aralık 2010 Şeyh Nazım Kıbrısi… Şeyh Nazım Adil… Ya da Şeyh Nazım Efendi… Sufizmin Büyük Ustası, Nakşibendi Tarikatı’nın Büyük Şeyhi… Çok yakınındaki sevenlerine göre, “Sultan”… Bir Kıbrıslı… Nazım Kıbrısi, 20 (Bazı kaynaklara göre) 21 Nisan 1922’de Larnaka’da doğdu… Cuma günü doğan
Şilili madenciler Şeyh Nazım’ı ziyaret etti 20 Aralık 2010 Pazartesi 16:53 69 gün yerin 700 metre altında mahsur kaldıktan sonra kurtulan 33 Şilili madencilerin bir kısmı KKTCde Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Nazım’ı ziyaret etti. Şili’de bir maden göçüğünde 69 gün toprağın 700 metre altında mahsur kalan 33 madenciden 4’ü KKTC’ye gelerek Nakşibendi tarikatının
MPL Televizyonun Bâb-ı Âlem programından 2008
Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi, Oğuzhan’ın “Türkoğluna rahatlık verme” duasını anlatıyor. 8 Ağustos 2009 – Almanya
“Kavmiyet iddia edenlerin uzerine lanet olsun” Şeyh Nazım el Kıbrısi
Şeyh Nazım el Hakkani dergahında Lefke, Kıbrıs – 21 Subat 2008
BismillahirRahmanirRahim HZ. LOKMAN’DAN OĞLUNA EY EVLADCIĞIM ! HİKMET, SENİN ON ŞEYİ YAPMANDIR: 1) ÖLMÜŞ KALBLERİ DİRİLTMELİSİN, 2) YOKSULLARLA OTURMALISIN, 3) HÜKÜMDARLARIN MECLİSLERNDEN SAKINMALISIN, 4) KÖLELERİ AZAT ETMELİSİN, 5) DÜŞKÜNLER İLE TANIŞMALISIN, 6) GARİPLERİ MİSAFİR ETMELİSİN, 7) FAKİRLERİ ZENGİN ETMELİSİN, 8) ŞEREFLİ KİMSELERİN ŞEREFİNİ ARTILMALISIN, 9) BÜYÜKLERİ DE YÜCELTMELİSİN, 10) DİLİNİ MUHAFAZA ETMELİSİN. BU ON ŞEY,
BismillahirRahmanirRahim Batılı gözüyle Fatih Büyük devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözlerini kamaştıran padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih sırasında İstanbul’da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin bir keresinde şöyle demiştir: “Sultan Mehmed, çok az gülerdi. Zekası, daimi bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan, hatta cüretkârdı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok
BismillahirRahmanirRahim Osmanlı Sultanlarının Ehl-i Beyt sevgisi Sultan İkinci Abdülhamid Han, Peygamber efendimize olan tazim ve muhabbetini, Onun kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslam Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak göstermiştir. Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel örneği olmuştur. Demiryolu yapımının Medine’ye ulaştığı esnada, Sultanın
BismillahirRahmanirRahim Resulullahın (sav) amcası ve Hazret-i Ali’nin babası Ebu Talib (ra) Sana kimse dokunamaz İslamiyet kuvvetlendikçe müşriklerin düşmanlıkları arttı. Fakat Ebu Talib’den korktukları için bir zarar yapamıyorlardı. Müşrikler, Ebu Talib’e gelip “Ya yeğenini bize teslim et, yahut putlarımıza hakaret etmesin” dediler. Ebu Talib, müşriklerin arzusunu yeğenine bildirdi. Resulullah kabul etmedi. Ebu Talib, “Ey oğul sen
BismillahirRahmanirRahim Bir gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) Resulüllah(S.A.V)’ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a) da geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) (Geri çekilip) : -Ya Ali sen buyur, gir dedi. O da cevap verip, aralarında, aşağıdaki uzun konuşma oldu: -Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her
Bağlantılar