SERÇE KUŞU
BismillahirRahmanirRahim. Allah nam-ı cahilden bizi azab eylesin! Cehennem ateşinden Allah bizi muhafaza eylesin! Ateş azabı büyük azabdır. “Ateşle ile aranıza mesafe koyunuz “, diyor. Kendinizi ateşden saklayınız. Yarım hurmaylanda olsa, kendinizi ateşden sakınınız! Yani yarım hurma sadaka, yarım hurma bir kimseye… Bizim burada değilde, o hicaz memleketinde o zaman elbetteki şimdiki gibi bolluk; herşeyin bol bol bulunduğu zaman değildi. Kıtlık seneleride olmuştu ve o zamanda bir günde bir hurma bulan olurdu, bulmayanda olurdu. Binanaleyh! Bir hurma bulup, o hurmanın yarısını yerken bir kimse gelse, sizden sadaka istese, o yarım hurmayı sen yedin, yarısınıda ona ver ve: “ Ya Rabbi! Bu sadakanın hürmetine cehennemden beni azap eyle!“, diye Cenabı Hak´ ka yalvarirdi ki; o yarım hurma seninle cehennem arasına bir mesafe koyar, uzaklaştırır ateşden. Aslında her iyilik seninle cehennem arasına bir mesafe koyar. Her kötülükte o mesafeyi kısaltır, cehenneme seni yaklaştırır. İyilik cennete yaklaştırır, cehennemden uzaklaştırır. Kötülükte cehenneme yaklaştırır, cennetden uzaklaştırır. İyilik ufak olsun, büyük olsun, aynı kategoride hesap olunur. İyiliği Allah için yap! insanlara iyilik yap (amma) Insanların hatırı için değil. Allah için yap! Insanlar acayipdir. Bir iyilik yaparsın, sonra o iyilik yaptığın kimseden bir acı söz işitsek, bir aksi hareket görsek, darılırsak ve kalbine gelse ki: “Bu adama ben bu kadar iyilik yaptım, bu bana nankörlük yapıyor”, dedin mi, o yaptığın iyilik boşuna gider. Boşuna gider manası, yani sen o iyiliklen o adamdan bir karşılık bekleyipte yapmışsın gibi olur. Öyle ya, “Ben ona iyililik yaptım, o da bana böyle kötü muamelede bulundu. Yaptığım iyiliği unuttu.”
Insandır o. Unutmayan ALLAH’ tır.
Onun için yaptığın iyiliği Allah için yap ki; Allah çünkü unutmaz. Insan unutur. Insan için yaptığında, senin kalbine ağır gelir onun muamelesi. Hastalıktır o. Seni hasta yapar. “iyilik yaptımda bana nankörlük yaptı.” Sen iyililiği Allah için yaptıysan, isterse nankörlük yapsın, isterse yapmasın. Unutmayan için yaptığında hiç korkma! Karşılık bekleme. Kul ne karşılık yapacak sana? Kul ne karşılık yapabilir? Binanaleyh Bir iyliği yaptığında Allah için yap ki ; Allah’ ın yanında zayi olmaz. Kulun yanında zayi olur. Ve karşılık bekleme! Kötülük sana yakışmaz. Kötülük insan olana yakışmaz. Kötülük yaptığın anda, insane insan olmak şerefini kaybeder. İnsanın şerefiyle mütenasip değildir kötülük yapması. Hemen düşer. Dereceden düşürür. Kötülük insanlık derecesinden düşürür insane aşağıya. Sen kötülük yapmamaklan emroludun, iyilik yapmaklan emrolundun.
Kötülüğü yapmamaklan, iyiliğide yapmaklan emrolundun.
Ufak olsun, büyük olsun. Eline gelen iyiliği elinden kaçırma! Küçüktür deme! Cünkü Allah kulundan hangi amelden razı olacağı bilinmez. Sen küçük dersin, Allah yanında büyük sayılır. Sen büyük zannedersin, Allah yanında küçük sayılır. Hz. Ömer efendimiz vefat ettiklerinde, ahirete teşrif ettiklerinde, sahabe efendilerimizden birileri zuhuratında görmüş ve ona demişki:“ Ya Ömer, Cenabı Hak sana ne muamelede bulundu?” Cevap vermiş ki: “ Rabbim beni bağışladı. Cok şükür bağışlandım.” Demek ki bağışlanmak manası mahkumiyetten azad manasıdır. Mahkum olursa bir insan, hakim: “Cezanı bağışladım”, diyebilir. “Simdi Allah beni bağışladı, bana rahmet kıldı bana rahmet etti Cenabı hak”, diyor Hz. Ömer. “Rabbim neylen seni bağışladı?” diye soruyor. Cenabı Hak ona demiş ki: “ Ya Ömer! Ya Abdi! Ey kulum! Hatırlar mısın?” Allah birşeyi unutmaz. Unutan insan. “Bilir misin?” diyor, “Falan gün hatırında mı? Medine’nin sokaklarında dolaşırken bir takım çocuklar gördün sen. O çocuklar ellerinde bir serçe yavrusu, o serçe yavrusunu ayağından onlar bir sicimle bağlamışlar bir ipliklen ve onu böyle pır uçurturlar ve tekrar alırlar, tekrar uçurturlar ve tekrar alırlar. O hayvancagiz kaçacak, kaçamaz çünkü ayağı bağlı tekrar çekerler. Sen o günü hatırladın mı?”
Hz. Ömer hatırlıyor ve herşeyi gözünün önünde görüyor. “Bak, sen ne muamele işledin o çocuklarlan o kuş için. Sen o çocukların yanına yaklaştığında: “Bu kuşcağızı bana verir misiniz? Size ben bu kadar para vereyim. Yiyecek alırsınız”, dedin. “Sen o çocukları razı ettin bir akçe verip, ellerinden kuşu aldın, ayağından ipi çözdün ve azad ettin. O Benim yarattığım mahluktu. Ona sen rahmet ettin. Yani merhamet ettin. Acıdın ve azat ettin. Onun için seni, Benim yarattığım mahluka karşı şefkat gösterdiğinden, rahmet gösterdiğinden, sana rahmet eyledim, seni bağışladım ya Ömer.”
Hz. Ömer kırkıncı müslüman olup kılıcıyla İslam’a gece gündüz hizmet eden, Peygamber-i Zişanın hayatındaki veziri, hayatından ahirete teşrifinden sonrada İslam halifesi Emir ül Müminin, ikinci halifesi, magripten maşrıka İslam’ın nurunun yetişmesine hizmet eden, adaletiyle dünyayı dolduran, adaleti kuşa, kurda kadar yetişen halife idi. Namazıyla, nıyazıyla, orucuyla her türlü ibadetiylen efendimize her türlü hizmet ve tazimiylen, sonra İslam’ın nurunu, İslam’ın risaletini taa Hind, Cin, Maçinden atlas okyanusuna kadar açılmasına hizmet eden, bu kadar hizmetlerlen beraber, Hz. Ömer Efendimize Cenabı Hak onların hiçbirisini zikretmemiş. Cenabı hak buyurmuş ki:
“ Ya Ömer, o asur kuşu, serçe kuşuna sen acıdın ya o gün, azad ettin, Bende seni azad ederim.”
Cenabı Hak’kın ne yüzden bir kuluna rahmetini yetiştireceği, onu ne yüzden bağışlıyacağı belli değil. Merhamet, merhameti çeker. “Yeryüzündekilere merhamet ediniz”, diyor Peygamber (sav) ki; gökyüzünde mülk ve melekutun sahibi Allah size rahmet etsin. Allah’ın rahmetini istersen, mahlukuna acı, şefkatlen muhamele et! Gasil kalb. Kalbi katı olan adam Allah’ın rahmetinden uzaktır. Kafirler Allah’ın rahmetinden uzaktır, kalblerinde merhamet yoktur.
iyiliğin ufak olduğunu aklından bile geçirme! Onu hiç aklına bile getirmedi Hz. Ömer. Onu yaptığı vakit o kadar itibar kazanacağını aklına fikrine bile getirmediydi. Ümiti herhalde Peygamber Efendimizle yaptığı bu kadar muharabelerde oldu, müşriklere karşı muhaberelerde hep hazır oldu. Bu kadar İslam’ın yayılmasına hizmet etti, adaletlen yeryüzünü doldurdu.
İki çoban varmış. Bir çoban bir gün demiş ki: “Ya Ahi! Ey kardeşim! Halife-i Resulullah dünyadan gitti”, demiş. “Peygamberin halifesi Emir-il Mümin´in Hz. Ömer’de göctü. Dünyadan geçti.”
-Öbür çobanda:” Nereden bildin? Nereden haber aldın?”
-“Bak!” diyor birinci çoban; “Bu güne kadar bu sürülerden bir kurt giripte bir hayvan alıp götürmüş değildi. Bak! Kurt şimdi girdi, kaptı bir kuzu kaçıyor”, demiş.
Hz. Ömer’in heybetinden, adaletinden dolayı kurt sürüye hücum edemez, kapamazdı. Adaleti o kadardı. Misal olmuş. Hakikatten sonradan bir haber işitildi ki; “Peygamber Halifesi, Emir-il Müminin Hz. Ömer dünyadan ahirete yöneldi“ diyerekten. Bu kadar adalet eyledi, hiç birisini zikir etmemiş.”Ya Ömer! Seni o serçe kuşuna acıdığın için, Bende sana rahmetimlen muamele ederim. Bende seni bağışladım. Hiçbir amelini hesapa çekmem. Bağışlandın sen.” Ufak deme! Büyük deme! Elinden geldimi iyilik yap! “Ya Rabbi, bana iyilik kapılarını aç! iyilik yapayım. Fırsat ver! Bir iyilik yapayim.” Akşam olduğunda da kendini muhasebe et! Hesaba çek! Kendini bir hesapa çek! “ Kime iyilik ettim? Hiç kimseye!!!! Puuu sana” diyerekten tükür yüzüne, tükür nefsine. Bütün gün bir Allah’ın kuluna iyilik yapamaz. “ Ula haydut” de kendi nefsine. Ya bütün gün iyilik yapmazsın. Nasıl insansın sen? Hayvanın bile hizmeti var insanogluna, sen kime hizmet yaptın? Kendini muhasebeye çek ! Sabahleyinde: “Ey bütün kapıları açan Mevlam ! Bütün hayır kapılarını açan sensin. Bana iyilik kapılarını aç ! iyilik yapayım.” Akşamleyinde kendini hesaba çek ! Kime iyilik yaptım diye. Hiç kimseye yapmadıysan kendini affetme. Kendini affetmeyeceksin. iyilik yapmadıysan. “Yazıklar olsun sana. Yediğin haram olsun!” de kendi nefsine. “Bir kimseye hiç bir yardımın olmadı mı bugün? Allah’ın dinine bir hizmetin olmadı mı o gün?”
Bu çok mühin bir esasdır. iyilik yapacaksın! Nefsine karşı geleceksin. Iyilik yapacaksın! “ Pennerlik” yapmayacaksın! iyilik yapdıysan bir kimse için yapmayacaksın! Allah için yapacaksın! Ki, sonra şeytan gelir, musalat olur. “Eee! Bak! iyilik yaptında bilmedi. Bundan böyle kimseye iyilik yapma”, diye nasihat eder. Nasihatı ters verir. Nasihat yapar:” Bak iyilik yaptın ama bilmedi. Kimseye iyilik yapma bunda sonra.” şeytan gelir hemen böyle vesvese vermeye ; Bu da onlardan olacak, yaptığın iyilik boşa gidecek. iyiliği yapacaksan Allah için yap ! Ne yapalım? “iyliği yap denize at!”, derler “Balık bilmez ise Halık bilir.” Meşhur ata sözüdür.
Orada göller var Londra’da ya da Urfa´ya gittiğimizde Seyyidina Ibrahim’in gölü var. Onun içinde balıklar var. O balıklara yem atarlar. O balıklar yerler, kapısırlar o yemleri. O balık ne karşılık yapacak? Ne yapacak sana? Balık sen kendisine yemek attın diye ayaküstü durup sana teşekkür mü edecek? Zaten bekliyemezsin. Ona attığın yemek için yiyecek için karşılık beklediğin yok ve o da seni zaten tanıdığı yok. Bekleme!İnsan haline gelip sana teşekkür etsin. Orada attığın Allah için. Tabii, kendini bilen Allah için attıyor oraya, o balıklar sebepleniyor. Sevabı Cenabı Hak veriyor. “Aman beni tanısınlar bu balıklar. Onlara yiyecek atıyorum. Bana teşekür etsinler”, diyen adam yok orada. Atıyor. Zevk alıyor onların yemesinden.
İnsan bir insana hizmet eder, karşılık görürse teşekür etsin. Ki, bu kul bu hizmeti takdir etti. Bize de teşekür etti. İyi,dedi. Öyleleri de var. “Mecbursun yapacaksın”, diyor. Darılmayacaksın, kırılmayacaksın, gücenmeyeceksin. “Evet yapıyorum. Mecburum. İmanım beni mecbur ediyor. Allah´a olan imanım mecbur ediyor. Sen değmesende sana iyiliği yapıyorum ben. Çünkü Allah bundan hoşluk oluyor. Allah sevgisinden sana yapıyorum. Yalnız sana balıklara yem atar gibi sana bunları atıyorum. Senden bir ücret beklemiyorum. Ondan ötede de ben ödeniyorum. Senden ödenmeyi beklemiyorum. Senin ödeyeceğin işe yaramaz. Rabbim beni ödüyor. Sen bil, bilme! Zararı yok.”
Onun için iyilik cennetlen aradaki mesafeyi yaklaştırır. Kötülük cehennemlen arayı yaklaştırır. “Yarım hurmada cehennemlen aranızı açar, mesafe koyar“ diyor. Onun için yarım hurmaylan bile iyilik yap! “Yarım hurmaylan ne olacak?” deme! Yeri gelir yarım hurmanın büyük işi olur. Ve Sahabe Kiramların hepsi bu dünyayı ne gibi gözle gördüler? Bu dünyanın hakaretini gördüler onlar, bildiler fakir birşey olduğunu. Bir gün bir yerde çöplükte durdular ve Efendimiz (sav) sahabelere gösterdi: “işte dünya.” dedi. Orada üzerinden etleri gitmiş kemikler ve paçarva haline gelmiş güzel elbiseler. Birde pislik. Orada olan bu üç mesele vardı.
Bir paçavra haline gelen güzel elbiseler, parça, parça olmuş kulanılmaz. Birde etleri yendikden sonra, kemikleride atılmış. O kemikler o üzerindeki etlerlen dünyanın en tatlı yemesi idi yenecek olan. En güzel yemek idi o kemiklerin üstündeki etler, kebap ve köfteler. Onlar yendikden sonra kuru kemikler kaldı, o kemiklerde o çöplüğe atıldı ve Def-I Hacetle gelen pisliklerde orada. İşte dünyanın neticeside bu. Arkasında koştuğumuz işte bu. “Sizin dünyanız burada”, diyor. Yani buna değmez. Bunun neticesi bu olacak. Dünya için kıymetli ömrü buna yatırmak değmez. Kıymetli ömrümüzün neticesi bu olacak. Dünya için siz ziyan etmeyiniz. Kıymetli ömrünü ebedi olan ve çöplüğe dönmeyecek olan, çöplüğe atılmayacak olan nimetlerlen dolanmış olan ebedi ahiret için, ebedi cennetler için ömrünü sen kullan! O yolda geçir ömrünü!
Büyüktür, küçüktür, ufaktır deme!
Elinden gelen iyiliği yapmaya bak!
“İyilik yapayım bunu bana nasip et!” diyerekten Allah´a yalvar!
Hesaba çekilmeden kendini hesaba çek!
El-fatiha
- Şeyh Nazım Kıbrısi Hz. (ks)
Bismillahir Rahmanir Rahim
Tasavvuf terbiyesinin asıl hedefi kâmil insan yetiştirmektir. Ariflerin tarifine göre kâmil insan, Allah’a aşık olmuş, kalbi gaflet ve manevi kirlerden zikir ile huzur bulmuş, (arınmış) gönlü boş arzu ve sahte sevgilerden arınmış, nefsi ilâhi emirlere itaat edecek bir kıvama gelmiş; kısaca içi ve dışıyla Yüce Allah’a teslim olmuş insandır. İşte bu kıvamı bulmak için önündeki rehbere samimi olarak inanmaya, gücü nisbetinde emir ve tavsiyelerine uymaya teslimiyet denir. Akıl sahibi olan ve insanlığı “göreceli” olmayan her insan teslimiyetin bir kafese sokma değil, aksine huzur dolu günlere ve özgürlüğe ulaşmak olduğunu görmekte zorlanmayacaktır…
İslâmı hakkıyla yaşayabilmek ve hakîkî kullukta bulunabilmek ancak teslîmiyetle mümkündür. Kulluk, aslında teslîmiyet demektir. Kalb, ancak teslîmiyetin tam olmasıyla huzûra kavuşur. Teslîmiyet, gönüldeki kederi ve sıkıntıyı izâle eder. Rûh, sevdiği ile beraber olur. Teslîmiyet ehli, dâima Hakk Teâlâ Hazretleri ile beraberdir.
İçi ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Tealâ’dan başka her şeyin köleliğinden kurtulur, hür olur, kalbi Allah ile huzur, ilâhi aşk ile hayat bulur. Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur. Bundan sonra o kimse kendisini hür irade ve hürriyet sahibi görse de, aslında bütün yaptıkları bir çeşit köleliktir. Çünkü bu kimse, devamlı nefsine köle, şehvetine esir, midesine hizmetçi, maddeye bekçi, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat sürmektedir. Böyle bir hayat şeref ve hürriyet değil, tam manası ile zillet ve köleliktir.
Aşure Günü – Hadra Zikir
1663 Wheat Hill Rd.
Sidney Center, NY 13839
Peru’daki Osmanlı Dergahı, tebliğde sınır tanımıyor And Dağları arasında kalan Kızılderili köylerine tebliğ çalışmaları yürüten ‘Osmanlı Perulular’ sınır ve mesafe tanımıyor 22 Şubat 2013 / 07:37 And Dağları arasında kalan Kızılderili
“Prayer Vigil”, Amerikan Kızılderililerinin organize ettiği ve her yıl, Beyaz Saray’ın önünde, herkese açık ve iki gün süren, “dünyada barış” amaçlı bir etkinliktir. Son on yıldır, Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz. ve müridlerinin de davet edildiği bu etkinliğe Şeyhimizde büyük önem verirdi. 2002′deki ilk “Prayer Vigil”e, halifesi Lokman Efendi’yi göndermişti ve Lokman Efendi
‘İmana Giden Yol’ Şeyh Nazım ile röportaj – Havadis Gazetesi
Bab-ı Alem, MPL TV: ‘Kıbrıs Osmanlı Dergahı & Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz.’ 2010 ( 1/6 ) ( 2/6 ) ( 3/6 ) ( 4/6 ) ( 5/6 ) ( 6/6 )
SABAH Gazetesi, Şeyh Nazım Kıbrısi ile Röportaj ”İnsanlara ARSLAN Lazım”
TNT Tv Hayatın Şifreleri Programı – Şeyh Nazım el Kıbrısi 5/10/2011 1 2 3 4 5 6 7
Şeyh Mevlana Nazım Kıbrısi Hz.’den Vakit Gazetesi Röportajı
KIBRIS, Nakşibendilerin dergahına girdi, Şeyh Nazım ve müritlerinin bir gününü izledi Pazar, 26 Aralık 2010 Şeyh Nazım Kıbrısi… Şeyh Nazım Adil… Ya da Şeyh Nazım Efendi… Sufizmin Büyük Ustası, Nakşibendi Tarikatı’nın Büyük Şeyhi… Çok yakınındaki sevenlerine göre, “Sultan”… Bir Kıbrıslı… Nazım Kıbrısi, 20 (Bazı kaynaklara göre) 21 Nisan 1922’de Larnaka’da doğdu… Cuma günü doğan
Şilili madenciler Şeyh Nazım’ı ziyaret etti 20 Aralık 2010 Pazartesi 16:53 69 gün yerin 700 metre altında mahsur kaldıktan sonra kurtulan 33 Şilili madencilerin bir kısmı KKTCde Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Nazım’ı ziyaret etti. Şili’de bir maden göçüğünde 69 gün toprağın 700 metre altında mahsur kalan 33 madenciden 4’ü KKTC’ye gelerek Nakşibendi tarikatının
MPL Televizyonun Bâb-ı Âlem programından 2008
Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi, Oğuzhan’ın “Türkoğluna rahatlık verme” duasını anlatıyor. 8 Ağustos 2009 – Almanya
“Kavmiyet iddia edenlerin uzerine lanet olsun” Şeyh Nazım el Kıbrısi
Şeyh Nazım el Hakkani dergahında Lefke, Kıbrıs – 21 Subat 2008
BismillahirRahmanirRahim HZ. LOKMAN’DAN OĞLUNA EY EVLADCIĞIM ! HİKMET, SENİN ON ŞEYİ YAPMANDIR: 1) ÖLMÜŞ KALBLERİ DİRİLTMELİSİN, 2) YOKSULLARLA OTURMALISIN, 3) HÜKÜMDARLARIN MECLİSLERNDEN SAKINMALISIN, 4) KÖLELERİ AZAT ETMELİSİN, 5) DÜŞKÜNLER İLE TANIŞMALISIN, 6) GARİPLERİ MİSAFİR ETMELİSİN, 7) FAKİRLERİ ZENGİN ETMELİSİN, 8) ŞEREFLİ KİMSELERİN ŞEREFİNİ ARTILMALISIN, 9) BÜYÜKLERİ DE YÜCELTMELİSİN, 10) DİLİNİ MUHAFAZA ETMELİSİN. BU ON ŞEY,
BismillahirRahmanirRahim Batılı gözüyle Fatih Büyük devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözlerini kamaştıran padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih sırasında İstanbul’da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin bir keresinde şöyle demiştir: “Sultan Mehmed, çok az gülerdi. Zekası, daimi bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan, hatta cüretkârdı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok
BismillahirRahmanirRahim Osmanlı Sultanlarının Ehl-i Beyt sevgisi Sultan İkinci Abdülhamid Han, Peygamber efendimize olan tazim ve muhabbetini, Onun kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslam Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak göstermiştir. Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel örneği olmuştur. Demiryolu yapımının Medine’ye ulaştığı esnada, Sultanın
BismillahirRahmanirRahim Resulullahın (sav) amcası ve Hazret-i Ali’nin babası Ebu Talib (ra) Sana kimse dokunamaz İslamiyet kuvvetlendikçe müşriklerin düşmanlıkları arttı. Fakat Ebu Talib’den korktukları için bir zarar yapamıyorlardı. Müşrikler, Ebu Talib’e gelip “Ya yeğenini bize teslim et, yahut putlarımıza hakaret etmesin” dediler. Ebu Talib, müşriklerin arzusunu yeğenine bildirdi. Resulullah kabul etmedi. Ebu Talib, “Ey oğul sen
BismillahirRahmanirRahim Bir gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) Resulüllah(S.A.V)’ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a) da geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) (Geri çekilip) : -Ya Ali sen buyur, gir dedi. O da cevap verip, aralarında, aşağıdaki uzun konuşma oldu: -Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her
Bağlantılar