4 Ağustos 2006
İNSANA ENANİYET DEĞİL UBUDİYET YAKIŞIR
Bismillahirrahmanirrahim
La havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim
Tarikatına sohbet hayrun fiyl Cemia
´Bizim yolumuz sohbet yoludur´ diyor Şah-ı Nakşibendi hazretleri.
Kısa bir hasb-i hal olsun! Vakit yoktur. Kısa da olsa isteyelim inşaallah. Evliyaların
hazinelerinde bizim için sakladıkları cevherlerden isteyelim.
Muhtacız. Biz cevherlere muhtacız. Birde nefsani hastalıklar var. Onlar içinde derman talep ederiz. Bize derman versinler!
Hak olan bir meclisde bir kimse hazır olsa, Ehlül Hakikatın sohbetinde hazır olsa, onlar o kimseleri meclisden boş kaldırmazlar. Bilsin bilmesin, sevsin veya sevmesin o meclise inen rahmetten o kimselere manevi bir fayda hasıl olur. Bir kuvvet verilir kendilerine. Takviye kuvvet gelir.
´İki davar sağacak kadar zaman olsa da, sohbet yalnız başına bir kimsenin kazanamayacağını onlara kazandırır. İki davarı sağacak kadar olan zaman nedir? Beş dakika!
Bu manevi olan bir sofradır. O sofradan yiyebilen kimseye aşk olsun! Yedikten sonra
hazmeden kimseyede aşk olsun! Çünkü bazısı yer ama hazmetmez, dışarıya atar.
O kimseyede aşk olsun; aşk olsun yiyip sonra hazmedip sonra da sindiren kimseye!
´Bu herkesin yutacağı lokma değildir´ diyor Yunus Emre. Lokma er kişilere göredir. Herkes yutamaz onu. Nefsi kabul etmez. Bazı vücut kabul etmez. İstifra eder.
Herkesin nefsi hak olan sözü kabul etmez.
Kabul etmediğinden Ebu Cehil; Ebu cehil olarak gitti. Ebu Leheb; Ebu Leheb olarak gitti.
Sağır müşrikler yine öyle gitti. Nefsi kabul etmedi. Hak sözü nefsi kabul etmedi.
İnsanın nefsi mütekebbirdir. Ululanmak ister. Büyüklük peşindedir. Baş olmak sevdasındadır. Reis olmak sevdasındadır. En baş olmak sevdasındadır.
Onun için Firavun; ´Ben sizin en büyük tanrınızım´diye çağırdı. Firavunu öyle çağırttıran ne ise, sende de var. Bende de var. Onda da var.
Nefs fırsatı bulduğu anda başını kaldırıyor. Ve ´Enaniyet Davası´güdüyor. ´Ben benim´ diyor. ´Benden büyük yoktur´ diyor.
Bütün peygamberlere karşı gelenler nefslerine mahkum olan insanlardır. Çünkü peygamberler kulluğa davet ettiler. Onlar ise, kulluğu kabul etmez.
´Ne demek ? Biz kul muyuz ? Biz başız. Biz büyüğüz. Büyük olan kimseye küçüklük olmaz.´ der o ululanmak isteyen kimse.
Ubudiyette tezahür vardır. Boynunu eğmek var. Secdeye kapanmak var. El pençe divan
durmak var. Edeb üzerine tehiyatta durmak var. Eee ! Bunu kabul eder mi ? Büyüklük dava eden nefs onu reddetti.
Bu yüzden Ebu Cehil ; Ebu Cehil olaraktan nefsiyle kahrolup gitti. Ebu Leheb ; Ebu Leheb olaraktan nefsiyle kahrolup gitti. Ne kadar Peygamber Efendimize kafa tutan müşrikler varsa, kendi nefsleri ile kahrolup gittiler.
Ubudiyeti kabul etmediler. ´Olamaz´ dediler. ´Biz kul olamayız. Biz köle olamayız. Biz
büyüğüz. İşte asırlar boyunca bu devam etti.
Bu asra gelinceye kadar gelen cümle insanlar ;(yani) kim peygamberine karşı geldi ise,
Büyüklük davası güttükleri için karşı geldiler. Büyüklendiler. ibadetten kaçtılar. Ubudiyetten, kulluktan kaçtılar.
Bugün yani 20. Asrın insanı umumiyetle kulluktan kaçıyor. Çünkü 20. Asrın insanında da büyüklük vardır. Kuruluyorlar ; ´Biz büyüğüz´diyorlar. Ama neye dayanıp büyüklük iddia ediyorlar. Zamanın gidişatı onları edepsiz yapmış. Terbiyesiz yapmış.
Büyüklük dava eden kimse edebin dışına çıkmıştır. Edebsiz olmuştur. 20. Asrın
insanında bu edebsizlik umumidir.
´Biz büyüğüz´diyor onlar. ´Bizim namaz kılmaya secde etmeye ihtiyacımız yoktur. Gereği yok. Namaz niye kılacağız. Biz iyiyiz. Ve biz büyüğüz. Namazı günahı olanlar kılsın ! iyi olmayanlar kılsın !´diyorlar. Öyle felsefesi var onların.
Namaza gelmemelerinin sebebi nefsani gururlarından dolayıdır. Tenezzül edemiyor. Kulluk seviyesine inemiyor birtürlü. Yukarıda dolaşıyor.
iyi ama benzinin bitecek birgün. Dolaşa dolaşa benzinin bitecek. Ne yapacaksın ? inmezsin ama benzinin bitince pata küte aşağıya düşersin. Kimse seni tutamaz.
Benzini bitmeyecek adam yok. Mühim olan nokta bu. Dolaş dolaşa bildiğin kadar sonra böyle seni düzeyine yatıracaklar teneşir tahtasına. Oturamayacanda. Ayakta durmayı bırak, oturamayancanda. Öyle düzeltecekler seni. Dümdüz.
´Aa! Sen ne büyüktün sen, hey mübarek. Ne kadar büyüklük sattıydın sen. Hiç aşağıya
inmediydin. Daima yukarıda dolaşırdın. inmezdin aşağıya. Ne güzel indin şimdi. Ne haber? Başını kaldırsana be! Kalk otur! Ayakta dur! Yatmak yakışır mı? Bu kadar büyüklüğüne yakışır mı?`
Benzini bitecek. Benzini bitmeyecek adam yok. indirecek Cenab-ı Allah. Kudret ve azamet sahibi Allah nice firavunları indirdi aşağıya.
“Ben sizin en büyük tanrınızım” diye çağıran o firavunu indirdide boğdu kendisini. Boğdu! ´in aşağı bakalım´ dedi.
Çünkü sen ben tanrıyım diye dava ederdin. in bakalım aşağıya(mezara). Yetişir
yukarıda edebsizlik yaptığın. Sana fırsat verdim. Sen edebsizlikte devam ettin. Kulluk edebini takınmadın. in aşağıya bakalım, ey habis!
Ve onun ruhu kabzolunup melaike birinci göğe çıkardığında oradaki memur olan melaike sorar; Kimdir? Kiminle geldin? Falan kimse ile geldim. O habis kimsenin ruhu ile mi geldin? deyip atarlar aşağıya.
Haddini bilmeyen kimsenin akibeti öyle olacak. indirilecek, tekmelenecek ve atılacak.
Büyüklük yalnız Allah´ın şanıdır. Baş olmak yalnız O´na mahsustur.
Biz hepimiz yalnızca kuluz. Kulluk yaptığın derecede O´na yaklaşırsın. Kulluktan kaçtığın derecede rahmetten dışarı çıkarsın. Kulluktan kaçan rahmetten kaçıp zahmete düşen adamdır. Kulluk yapmamasının cezasını kendisi çekiyor zaten. Kulluktan kaçan rahmetten kaçan insandır. Rahmetten kaçan insanın gideceği yer zahmettir. Zahmet deryasına düşecektir o kimse.
Kulluk yap ki, Allah´a yakın olasın! Kulluk yap ki, Peygambere yakın olasın! Kulluk yap ki, Allah´ın has kulları evliyasına yakın olasın!
Onlara yakın olan bir kişi selamettir. Sen bilirsin. Keyfine kalmış. Zahmete düştüğünde bil ki, rahmetten uzaklaştın. Rahmeti aramaya dön! Tekrar rahmete gel!
Kısa bir sohbettir bu. Lakin gereken bir sohbettir. Belki sadece bu cemaata mahsus değil. Dünya üzerinde yaşayan insan nesline yani hepsine gerekir. Çünkü umumi hastalıktır.
Büyüklük hastalığı var. 20. Asır insanı mağrurdur. Mağrurlaşmıştır. Ne ile mağrurlaşmıştır? Cenab-ı Allah´ın musahhar kıldığı bir kuvvetin tasarruf ettiklerinden
dolayı gururludur. Onun için büyüklenir. Arabaya biner, büyüklenir. Teyyareye biner, büyüklenir. Vapura biner, büyüklenir. Yolda yürür, büyüklenir. Hasıl-ı Kelam, her hareketinde bir büyüklük satmak hevesindedir. Çalım ile yürür.
Sahabe-i Kiram, Allah onlardan razı olsun! O sahabelerden bir sahabe savaş meydanında birçok düşmanı kırdı. Efendimize gelip bir seyf (bir kılıç) istedi. Efendimiz verdi ona kılıcı. Ve O Sahabi o kılıçla harp meydanına yürürken, o pehlivanlar peşrev yaptıklarında heybetlenirler salınarak. Onun gibi o sahabide salınarak meydana girdi.
Peygamber-i Zişan baktı ona ve sahabilerine buyurdu ki; “Cenab-ı Hak böyle gururlanarak, salınarak bu mevkiden bu makamdan başka yerde yürünmesini sevmez”
Düşmana karşı heybetlenerek yürünmesini seviyor.
Bu makamın gayrisinde büyüklenilmesini sevmiyor. ister kadın olsun ister erkek olsun yürürler öyle. Dikkat edin! Bizde eski tabir ile
´Tek atlıya selam vermez´ Çift atlı olursa belki selam verir. Tek atlıya selam verilir mi?
Böyle olmuş bu insancıklar. insancık bunlar. Ya cebinde beş on kuruş var. Ya omzunda rütbe taşır. Veya şu bakanıdır. Veya su bakanıdır. Veya yiyiciler bakanıdır. şimdi yiyiciler bakanına ne derler? Belediye mi? Kimi çöpçüler bakanıdır. işkembeden
uydurma rütbelerden yürürken öyle bir salınır o herif.
´Yahu! O kadar sallanma! Düşersin. Düşeceksin. Elime düşeceksin. Elime geçeceksin.´ diyor imam.
Hasıl-ı Kelam, Bugünün şartları bu insancıkları dev aynasında gösteriyor kendilerine. Büyük dev aynası var şimdi. Oraya bakan şaşırıyor. Bu kadar büyükmüşümde haberim yok. O aynaya bakıp zannediyor kendisi büyük. şişirme balon gibi iğneye batırdın mı BOOOOM! Ne büyüklüğü kalır ne de bilmem nesi kalır.
Hastalık bu. Bu umumi insanlarda olan hastalıktır. Ufaksın. Çok ufağız. Hiç birşey ile mağrur olmaya hakkımız yok.
insan için ubudiyet güzeldir. Kulluk insan için güzeldir. insana yakışır kulluk. Ama
büyüklük yakışmaz.
Çünkü küçüğe büyüklük yakışmaz. Küçüksün sen. Nasıl iddia edersin; Büyüğüm diye.
Küçüğe kulluk yakışır. Ama büyüklük yakışmaz. Bu insanlar akılsızdır şimdi. Akılsız değil, akıllıdır ama ……
Bir kimse öyle demişti; Çok zekidir ama akılsızdır. Hem de büyük bir kimse için. Ne için?
Çünkü kendisini çok beğendiği için. “Çok zekidir ama akılsızdır.” dedi. Bende tasdik
ettim´Evet´diyerek.
Çoğu çok zekidir ama akılsızdır. Neden? Çünkü zekasını kullanmadığı vakit akılsız gibi
kalıyor o kimse. Kendi haline bak! Büyüklük sana yakışıyor mu? Büyüklük sana yakıştı mı? Selim senin esbabları Mustafacığa giydirsek nasıl olur? Mustafa içinde kaybolur.
Babasının esbabını bir yaşındaki çocuğa giydirsen, acayip olur. içinde kaybolur. Yakışmaz.
Eee! Bu insancıklara yıldızlık veyahut filan bakanlık filan başbakanlık diye büyüklük
giydikleri vakitte içinde kayboluyorlar. Yakışmıyor. Büyüklük yakışmıyor ama kulluk
yakışıyor.
Kulluk parıldatıyor insanı. Parlatıyor. Yüzündede nur oluyor. Kalbindede ferahlık oluyor.
Kendiside hafif oluyor.
Çünkü büyüklendiGinde yükte çekiyor; ´Büyüklüğümü devam ettireceğim´diyerek. Topal gibi yürüyor. Niye? Çünkü epey yük altında. O kişi yoruluyor. Canı çıksada bırakmıyor. Ama canı çıkınca seriliyoor. Serilip kalıyor.
Eee! insancıklar büyüklük sata sata o büyüklü
Bismillahir Rahmanir Rahim
Tasavvuf terbiyesinin asıl hedefi kâmil insan yetiştirmektir. Ariflerin tarifine göre kâmil insan, Allah’a aşık olmuş, kalbi gaflet ve manevi kirlerden zikir ile huzur bulmuş, (arınmış) gönlü boş arzu ve sahte sevgilerden arınmış, nefsi ilâhi emirlere itaat edecek bir kıvama gelmiş; kısaca içi ve dışıyla Yüce Allah’a teslim olmuş insandır. İşte bu kıvamı bulmak için önündeki rehbere samimi olarak inanmaya, gücü nisbetinde emir ve tavsiyelerine uymaya teslimiyet denir. Akıl sahibi olan ve insanlığı “göreceli” olmayan her insan teslimiyetin bir kafese sokma değil, aksine huzur dolu günlere ve özgürlüğe ulaşmak olduğunu görmekte zorlanmayacaktır…
İslâmı hakkıyla yaşayabilmek ve hakîkî kullukta bulunabilmek ancak teslîmiyetle mümkündür. Kulluk, aslında teslîmiyet demektir. Kalb, ancak teslîmiyetin tam olmasıyla huzûra kavuşur. Teslîmiyet, gönüldeki kederi ve sıkıntıyı izâle eder. Rûh, sevdiği ile beraber olur. Teslîmiyet ehli, dâima Hakk Teâlâ Hazretleri ile beraberdir.
İçi ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Tealâ’dan başka her şeyin köleliğinden kurtulur, hür olur, kalbi Allah ile huzur, ilâhi aşk ile hayat bulur. Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur. Bundan sonra o kimse kendisini hür irade ve hürriyet sahibi görse de, aslında bütün yaptıkları bir çeşit köleliktir. Çünkü bu kimse, devamlı nefsine köle, şehvetine esir, midesine hizmetçi, maddeye bekçi, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat sürmektedir. Böyle bir hayat şeref ve hürriyet değil, tam manası ile zillet ve köleliktir.
Aşure Günü – Hadra Zikir
1663 Wheat Hill Rd.
Sidney Center, NY 13839
Peru’daki Osmanlı Dergahı, tebliğde sınır tanımıyor And Dağları arasında kalan Kızılderili köylerine tebliğ çalışmaları yürüten ‘Osmanlı Perulular’ sınır ve mesafe tanımıyor 22 Şubat 2013 / 07:37 And Dağları arasında kalan Kızılderili
“Prayer Vigil”, Amerikan Kızılderililerinin organize ettiği ve her yıl, Beyaz Saray’ın önünde, herkese açık ve iki gün süren, “dünyada barış” amaçlı bir etkinliktir. Son on yıldır, Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz. ve müridlerinin de davet edildiği bu etkinliğe Şeyhimizde büyük önem verirdi. 2002′deki ilk “Prayer Vigil”e, halifesi Lokman Efendi’yi göndermişti ve Lokman Efendi
‘İmana Giden Yol’ Şeyh Nazım ile röportaj – Havadis Gazetesi
Bab-ı Alem, MPL TV: ‘Kıbrıs Osmanlı Dergahı & Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz.’ 2010 ( 1/6 ) ( 2/6 ) ( 3/6 ) ( 4/6 ) ( 5/6 ) ( 6/6 )
SABAH Gazetesi, Şeyh Nazım Kıbrısi ile Röportaj ”İnsanlara ARSLAN Lazım”
TNT Tv Hayatın Şifreleri Programı – Şeyh Nazım el Kıbrısi 5/10/2011 1 2 3 4 5 6 7
Şeyh Mevlana Nazım Kıbrısi Hz.’den Vakit Gazetesi Röportajı
KIBRIS, Nakşibendilerin dergahına girdi, Şeyh Nazım ve müritlerinin bir gününü izledi Pazar, 26 Aralık 2010 Şeyh Nazım Kıbrısi… Şeyh Nazım Adil… Ya da Şeyh Nazım Efendi… Sufizmin Büyük Ustası, Nakşibendi Tarikatı’nın Büyük Şeyhi… Çok yakınındaki sevenlerine göre, “Sultan”… Bir Kıbrıslı… Nazım Kıbrısi, 20 (Bazı kaynaklara göre) 21 Nisan 1922’de Larnaka’da doğdu… Cuma günü doğan
Şilili madenciler Şeyh Nazım’ı ziyaret etti 20 Aralık 2010 Pazartesi 16:53 69 gün yerin 700 metre altında mahsur kaldıktan sonra kurtulan 33 Şilili madencilerin bir kısmı KKTCde Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Nazım’ı ziyaret etti. Şili’de bir maden göçüğünde 69 gün toprağın 700 metre altında mahsur kalan 33 madenciden 4’ü KKTC’ye gelerek Nakşibendi tarikatının
MPL Televizyonun Bâb-ı Âlem programından 2008
Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi, Oğuzhan’ın “Türkoğluna rahatlık verme” duasını anlatıyor. 8 Ağustos 2009 – Almanya
“Kavmiyet iddia edenlerin uzerine lanet olsun” Şeyh Nazım el Kıbrısi
Şeyh Nazım el Hakkani dergahında Lefke, Kıbrıs – 21 Subat 2008
BismillahirRahmanirRahim HZ. LOKMAN’DAN OĞLUNA EY EVLADCIĞIM ! HİKMET, SENİN ON ŞEYİ YAPMANDIR: 1) ÖLMÜŞ KALBLERİ DİRİLTMELİSİN, 2) YOKSULLARLA OTURMALISIN, 3) HÜKÜMDARLARIN MECLİSLERNDEN SAKINMALISIN, 4) KÖLELERİ AZAT ETMELİSİN, 5) DÜŞKÜNLER İLE TANIŞMALISIN, 6) GARİPLERİ MİSAFİR ETMELİSİN, 7) FAKİRLERİ ZENGİN ETMELİSİN, 8) ŞEREFLİ KİMSELERİN ŞEREFİNİ ARTILMALISIN, 9) BÜYÜKLERİ DE YÜCELTMELİSİN, 10) DİLİNİ MUHAFAZA ETMELİSİN. BU ON ŞEY,
BismillahirRahmanirRahim Batılı gözüyle Fatih Büyük devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözlerini kamaştıran padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih sırasında İstanbul’da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin bir keresinde şöyle demiştir: “Sultan Mehmed, çok az gülerdi. Zekası, daimi bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan, hatta cüretkârdı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok
BismillahirRahmanirRahim Osmanlı Sultanlarının Ehl-i Beyt sevgisi Sultan İkinci Abdülhamid Han, Peygamber efendimize olan tazim ve muhabbetini, Onun kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslam Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak göstermiştir. Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel örneği olmuştur. Demiryolu yapımının Medine’ye ulaştığı esnada, Sultanın
BismillahirRahmanirRahim Resulullahın (sav) amcası ve Hazret-i Ali’nin babası Ebu Talib (ra) Sana kimse dokunamaz İslamiyet kuvvetlendikçe müşriklerin düşmanlıkları arttı. Fakat Ebu Talib’den korktukları için bir zarar yapamıyorlardı. Müşrikler, Ebu Talib’e gelip “Ya yeğenini bize teslim et, yahut putlarımıza hakaret etmesin” dediler. Ebu Talib, müşriklerin arzusunu yeğenine bildirdi. Resulullah kabul etmedi. Ebu Talib, “Ey oğul sen
BismillahirRahmanirRahim Bir gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) Resulüllah(S.A.V)’ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a) da geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) (Geri çekilip) : -Ya Ali sen buyur, gir dedi. O da cevap verip, aralarında, aşağıdaki uzun konuşma oldu: -Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her
Bağlantılar