“Peygamberler birbirleriyle kardeştirler. Peygamberler, anneleri ayrı ama babaları bir kardeşler gibidir. Dinleri de birdir.”
[Buhari, Müslim, Ebu Davud]
Peygamberler Seçkin Kullardır
BismillahirRahmanirRahim. İnsanların en iyileri, en seçkinleri peygamberlerdir aleyhimüsselam. Ve seçkin dediğimizde gerek zahir yapıları, beden itibarı ile kemal üzeredir. İnsanoğlunun ayıp görebileceği birşey onların üzerinde olamaz. Elbetteki, yine insanların içerisinde en ziyade haya sahipleri peygamberlerdir, utangaç olma manasına. Ve onların vücutları selamettir, herbir ayıptan haya ettikleri cihetten vücutlarını setr eder ve göstermezler.
Hatta Musa Aleyhisselam onların içerisinde en ziyade haya sahiplerinden biri olarak meşhur idi. İsrailoğulları soyunup hamam yaparlar, soyunup banyo ederler, soyunup denize girerlermiş. Musa aleyhi selam katiyyen…. Onun soyunduğunu görmediler ve bazıları demişler ki halkın arasında; ´Musa´nın vücudunda beyaz lekeli olan bir hastalık vardır. Onun vücudunda o hastalık vardır ve o ayıptan dolayı soyunmak istemez. Ayıbı görünmesin diye´diyerekten söz etmişler. ´O hastalıktan dolayı vücudunu örtüyor´ derlermiş. Ve Cenab-ı Hak hikmeti ile Musa Aleyhisselam´ın aleyhinde olan o kimseleri yalanını meydana çıkartmak için birgün Musa Aleyhisselam bir tenha yerde soyunup ve elbiselerinide taşın üzerine koymuş ve girmiş. Ve çıktığında o taş Allah´ın hikmetiyle birden hareket etti elbiseleriyle beraber. Yetişeyim diyerekten o taşın arkasından koşarken farkında olmadan o İsrail kavminin arasından geçiyor. Bakıyorlar ki, Musa Aleyhisselam´ın vücudu maşaallah tertemiz. Hem kimsede olmayan heybet var Musa Aleyhisselam´da. ´Öyle gördüler´diyor.
Şimdi onun için enbiyaların vücutları salimdir. Yani hertürlü hastalıktan selamettir. Azaları tamdır; göz, kulak, ağız, burun ve el, ayakları mütenasip ve de baktığında insanı cezbedecek heybette var üzerlerinde. Yani Enbiya Aleyhimüsselamın hiçbirinde zahirde nefret ettirecek hiçbirşey yoktur. Bu zahirde olan kemalidir o enbiyaların. Ses itibari ile de güzel, çehre itibari ilen yakışıklı, güzel ve vücut itibariyle kuvvetli. Zeka itibariyle kimsede olmayan zeka, hassasiyet itibariyle kimsede olmayan hassasiyet yani zahirde insanlarda bulunan bütün üstünlükler onlarda mevcut. Sonra manevi cihetten ve ruhani cihetten üstün ruhaniyet sahipleridir onlar. Ruhları itibari ile en kemal mertebede olan kimselerdir. Onun için insanların en iyileri peygamberlerdir. Onlar sırf iyilik için yaratılmışlardır. Onlardan hiçbir kimseye zarar gelemez. İyilik ki, kulların işlediği amellerin içerisinde Allah´a en sevgili olan ameller yaptıkları iyiliklerdir. ´İnsan 24 saat zarfında 16,000 defa hareket eder ve 36,000 defa da amel eder´ diyor. Bu kadar bin amel isliyoruz hergün. Yani bir isler yapıp duruyoruz. Amellerimizin içerisinde Allah´a sevgili olanı iyiliklerimizdir. Peygamberler sırf iyilik için seçilmis kimselerdir. Ki, onlardan hiç kimseye kötülük gelemez ve gelmesinede imkan yoktur.
Bir koyundan bir kimseye zarar gelir mi? Gelmez! Onun herşeyi faydadır. Onun için rüyasında koyunları görse bir kimse, o gördüğü koyun müminliğe dalelettir. Çünkü mümin olan kimselerdende kötülük gelmez. Böyle birşey olamaz. Mümin, mümin iken kötülük yapamaz. Onun için Peygamber salatu selam bildirdi: “Bir kimse mümin olduğu halde içki içemez. Bir kimse mümin olduğu halde zina edemez. Bir kimse mümin olduğu halde hırsızlık edemez. Bir kimse mümin olduğu halde katillik edemez.” illa onun kalbinden iman çıkar, başının üzerinde durur. İmansız olur, o zaman o kötülüğü yapar. İman dairesinde iken, iman hükmederken o insan kötülük yapamaz. İman hükmettiği müddetçe insan iyidir. İman hükmetmediği vakit insana, insan tehlikelidir, hertürlü kötülüğü yapabilir.
Binaenaleyh! Elbetteki peygamberlerin şanı iyiliktir. Ve onlardan bir kimseye bir kötülük geldiği görülmemiştir. Bütün peygamberlerin tariflerine bakılırsa, “O peygamberlerden bir kimseye bir fenalık geldi“ diyerekten söylenemez. Gelen peygamberler iyiliği getirdiler. İyiliği redettikleri için Cenab-ı Hak gönderdiği peygamberlerin kavimlerini helak eyledi. Lakin Cenab-ı Hak helak eyledi onları iyilik emrini kabul etmedikleri için. Cenab-ı Hak kendi hak sahibidir ve azap etmekte veya affetmektedir. Yalnız peygamberlerin şanı iyiliği tebliğ etmektir. İnsanların iyilik için seçilmişleri ve insanların en iyileri peygamberlerdir.
Onların vazifeleri iyiliği insanların umumuna veyahutta bütün insanlığa yetiştirmektir. Emrolundukları husus odur. “İyiliği insanlara ulaştırınız.” Enbiyaya peygamberlere seyahatın farz olmasının sebebi iyiliği insanlara ulaştırmak içindir. Kendilerine ulaşamayanlara onlar ulaşsınlar diyerekten. Bu hikmetten dolayı peygamberler seyahat etmek ile emrolunmuşlardır. Onlara farz ve vacip kabilinden olmaktadır seyahat. Sana bana iyiliği ulaştırmak kastı ile onlara seyahat emrolunmuştur. Biz insanların seyahat etmeside sünnettir. Farz olsa başedemeyiz. Onun için bütün tarikatlar dervişlerine seyahatı emreder. Onlar seyahat ederler ve sebebi ise, o içlerinde olan iyiliği insanlara ulaştırmaktır.
İnşaallah! Bize de bu seyahat kapısı açılmıştır 1940 tan 1941 lerden itibaren. En az elli seneye yaklaşıyor. Bizde bu dünyada üç kıt´a da; Asya´da, Avrupa´da Afrika´da bizi seyahat ettirmiştir Cenab-ı Allah. Ümit ederiz, tek tük kimseler olsa da, dinin güzelliklerini dinimizdeki iyilikleri imanın ulviyet ve nuraniyetini bildirmeye göstermeye öğretmeye. Cenab-ı Mevla lütuf etti de, mağrıpla maşrık arasında bizi dolaştırıyor elli senedir. Dün geri geldik Kıbrıs´a. Dört aya yakın bir seferimiz oldu. Bu seferimiz taat seferi idi, gezme seferi değil idi. Gezme seferi olmadığından taat seferi nefse ağırdır ve zahmettir. Bununla beraber Cenab-ı Mevla dört aya yakın sefer esnasında bize müşkülat göstertmedi. Önümüze müşkül olan birşey çıkmadı. Müşkül olarak çıkanlarda asan(kolay) oldu. Elbetteki bu seyahatımızda batıl ehli bizi takip etmektedir. Batıl ehli fırsat bulsa, bizim üzerimize hücum etmek ister. Belki ellerinden gelse, bizi ortadan kaldırmak ister. Lakin onlara fırsat vermeyen Cenab-ı Allah´a şükürler olsun! Hamd-ü sena olsun! Tesbih-ü tenzih O Allah´adır ki; bizi setrediyor. Batıl ehli ne kadar köpürse, karşımıza gelip dikilmekten çekiniyor, korkuyor. Cenab-ı Hak hak ehline heybet vermiştir. Tek tük avarelerden başka öyle ahım şahım gelip hakka ve davetimize karşı itiraz edecek adam olmuyor. Uzaktan uzağa dişlerini gösterir, hırlar, öfke ile kuyruk sallarlar ama Cenab-I Allah onları yakınımıza yaklaştırtmıyor. Ve dediğimiz gibi işimiz budur. Bu dört ay zarfında belki 300 belki 500 kaset doldurulacak kelamı Cenab-ı Mevla´nın bize ilham edip teyit edip çok kimselerin hidayetine islama gelmesine ve Avrupa´da bir hareket olmasına sebep olunduğu gibi Türkiye´de bulunduğumuz zamanda da yine müminlerin hakikatı arayanların bizim şahsımızın temsil etmekte olduğu hak merkezine alakalarından dolayı rahatsız olan sınıflar oldu, zümreler oldu, şahıslar oldu. Onlara rağmen davetimizi aksatmadan tebliğ ettik. Nitekim cumhur reisimizde söyledi; ´Avrupa´ya gidersin Avrupa´yı karıştırırsın. Türkiye´ye gidersin Türkiye´yi karıştırırsın´ ´Ne yapalım?´dedik. Uyandıraceğiz. Çok uyuyorlar. Bir parça uyandırmaya uğraşıyorum dedim. O da Allah´ın lütf-u keremidir ki, vakit ve saat yaklaşıyor. Bu dünyaya tayin olunan günlerde sonuna doğru yaklaşmaktadır. Uzaklaşmıyor kiyamet, yaklaşıyor. Onun için uyandırmaya çalışıyoruz. Biz aciziz. Aciz derken manası; Bu elektrik teli cereyan olmadığı vakit acizdir. Cereyan verildiğinde bu tel kudretlidir. Benden aciz adam benden korkak adam benden daha faydasız adam benden daha pasif adam yok. Lakin o cereyan o kalbe verildiği vakitte onların maksadı ne ise, ışıksa ışık, yerine gore elektrikse elektrik kah elektrik kah sıcaklıktır kah soğukluktur kah muharriktir (hareket ettirendir) ve çeşitli hizmetler için gelen elektrik cereyanını ademoğlu istediği maksada göre kullanıyor. İsterse o elektrik televizyondadır, isterse videodadır, isterse gramafonlardadır, isterse teyplerdedir, isterse kompüterlerdedir, bilgisayarlardadır. İnsanın eline tesvir edilmiş olan ilahi kudret denizlerinden bir şuadır (Bir ışık kaynağından uzanan ışık telleri) elektrik. Ve; ´Elektriği çıplak tutayım´ derse bir kimse. Elektrik telin içinde görünmezde ´Ben buradayım demez´ tuttuğu anda insanoğlunun hakkından gelir onun için çıplak bırakılmaz lakin bataryanın içine gelip çöreklenip durur. Hacmi yok, rengi yok, ağırlığı yok, akünün içine gelir ve oturuverir. Kaybolmaz sızıp bitmez. Acayip. Elektrik akımsa ne akımıdır? Belli değil. İşte ilahi kudret! Bu telin icerisinde ilahi kudret denizilerinden bir şua yürür ve aklına gelen ve gelmeyen işleri yapar. O akımı o elektrik teline vermesek o cereyan olmasa o tel adi birşeydir. O tele cereyan verdikten sonra o tel korkunçtur.
Onun gibi Allah´ın veli kuluna açtığı bir kuvvet menbağı(kaynağı) vardır. O kuvvet menbağı ile dünyanın mağrıbına maşrıkına, maşrıkını mağrıbına atar. Dünyaya da aya da bir tekme vurup atar. Onlara öyle bir kuvvet menbağı açılır, kalblerine dolar. Biz aczimizi söyledik. Kendi halimizde aciziz lakin büyüklere bağlandığımız vakitte büyüklerde olan feyz bize dolar. Bizde lüzum eden yerde ışık veririz. Lüzum eden yerde harekete getiririz. Muharrik(hareket eden) kuvvet var. Lüzum eden maksada göre Allah´ın veli kulu hizmet verebilir. Allah bizi onlarla haşır eylesin! Dünyada da bulalım onları, ahirettede onlarla birlikte olalım. Bu kadar yetişir.
Bil hürmetil habib bil hürmetil Fatiha!
- Şeyh Nazım Kıbrısi -
Bismillahir Rahmanir Rahim
Tasavvuf terbiyesinin asıl hedefi kâmil insan yetiştirmektir. Ariflerin tarifine göre kâmil insan, Allah’a aşık olmuş, kalbi gaflet ve manevi kirlerden zikir ile huzur bulmuş, (arınmış) gönlü boş arzu ve sahte sevgilerden arınmış, nefsi ilâhi emirlere itaat edecek bir kıvama gelmiş; kısaca içi ve dışıyla Yüce Allah’a teslim olmuş insandır. İşte bu kıvamı bulmak için önündeki rehbere samimi olarak inanmaya, gücü nisbetinde emir ve tavsiyelerine uymaya teslimiyet denir. Akıl sahibi olan ve insanlığı “göreceli” olmayan her insan teslimiyetin bir kafese sokma değil, aksine huzur dolu günlere ve özgürlüğe ulaşmak olduğunu görmekte zorlanmayacaktır…
İslâmı hakkıyla yaşayabilmek ve hakîkî kullukta bulunabilmek ancak teslîmiyetle mümkündür. Kulluk, aslında teslîmiyet demektir. Kalb, ancak teslîmiyetin tam olmasıyla huzûra kavuşur. Teslîmiyet, gönüldeki kederi ve sıkıntıyı izâle eder. Rûh, sevdiği ile beraber olur. Teslîmiyet ehli, dâima Hakk Teâlâ Hazretleri ile beraberdir.
İçi ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Tealâ’dan başka her şeyin köleliğinden kurtulur, hür olur, kalbi Allah ile huzur, ilâhi aşk ile hayat bulur. Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur. Bundan sonra o kimse kendisini hür irade ve hürriyet sahibi görse de, aslında bütün yaptıkları bir çeşit köleliktir. Çünkü bu kimse, devamlı nefsine köle, şehvetine esir, midesine hizmetçi, maddeye bekçi, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat sürmektedir. Böyle bir hayat şeref ve hürriyet değil, tam manası ile zillet ve köleliktir.
Aşure Günü – Hadra Zikir
1663 Wheat Hill Rd.
Sidney Center, NY 13839
Peru’daki Osmanlı Dergahı, tebliğde sınır tanımıyor And Dağları arasında kalan Kızılderili köylerine tebliğ çalışmaları yürüten ‘Osmanlı Perulular’ sınır ve mesafe tanımıyor 22 Şubat 2013 / 07:37 And Dağları arasında kalan Kızılderili
“Prayer Vigil”, Amerikan Kızılderililerinin organize ettiği ve her yıl, Beyaz Saray’ın önünde, herkese açık ve iki gün süren, “dünyada barış” amaçlı bir etkinliktir. Son on yıldır, Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz. ve müridlerinin de davet edildiği bu etkinliğe Şeyhimizde büyük önem verirdi. 2002′deki ilk “Prayer Vigil”e, halifesi Lokman Efendi’yi göndermişti ve Lokman Efendi
‘İmana Giden Yol’ Şeyh Nazım ile röportaj – Havadis Gazetesi
Bab-ı Alem, MPL TV: ‘Kıbrıs Osmanlı Dergahı & Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi Hz.’ 2010 ( 1/6 ) ( 2/6 ) ( 3/6 ) ( 4/6 ) ( 5/6 ) ( 6/6 )
SABAH Gazetesi, Şeyh Nazım Kıbrısi ile Röportaj ”İnsanlara ARSLAN Lazım”
TNT Tv Hayatın Şifreleri Programı – Şeyh Nazım el Kıbrısi 5/10/2011 1 2 3 4 5 6 7
Şeyh Mevlana Nazım Kıbrısi Hz.’den Vakit Gazetesi Röportajı
KIBRIS, Nakşibendilerin dergahına girdi, Şeyh Nazım ve müritlerinin bir gününü izledi Pazar, 26 Aralık 2010 Şeyh Nazım Kıbrısi… Şeyh Nazım Adil… Ya da Şeyh Nazım Efendi… Sufizmin Büyük Ustası, Nakşibendi Tarikatı’nın Büyük Şeyhi… Çok yakınındaki sevenlerine göre, “Sultan”… Bir Kıbrıslı… Nazım Kıbrısi, 20 (Bazı kaynaklara göre) 21 Nisan 1922’de Larnaka’da doğdu… Cuma günü doğan
Şilili madenciler Şeyh Nazım’ı ziyaret etti 20 Aralık 2010 Pazartesi 16:53 69 gün yerin 700 metre altında mahsur kaldıktan sonra kurtulan 33 Şilili madencilerin bir kısmı KKTCde Nakşibendi tarikatının lideri Şeyh Nazım’ı ziyaret etti. Şili’de bir maden göçüğünde 69 gün toprağın 700 metre altında mahsur kalan 33 madenciden 4’ü KKTC’ye gelerek Nakşibendi tarikatının
MPL Televizyonun Bâb-ı Âlem programından 2008
Şeyh Abdulkerim el Kıbrısi, Oğuzhan’ın “Türkoğluna rahatlık verme” duasını anlatıyor. 8 Ağustos 2009 – Almanya
“Kavmiyet iddia edenlerin uzerine lanet olsun” Şeyh Nazım el Kıbrısi
Şeyh Nazım el Hakkani dergahında Lefke, Kıbrıs – 21 Subat 2008
BismillahirRahmanirRahim HZ. LOKMAN’DAN OĞLUNA EY EVLADCIĞIM ! HİKMET, SENİN ON ŞEYİ YAPMANDIR: 1) ÖLMÜŞ KALBLERİ DİRİLTMELİSİN, 2) YOKSULLARLA OTURMALISIN, 3) HÜKÜMDARLARIN MECLİSLERNDEN SAKINMALISIN, 4) KÖLELERİ AZAT ETMELİSİN, 5) DÜŞKÜNLER İLE TANIŞMALISIN, 6) GARİPLERİ MİSAFİR ETMELİSİN, 7) FAKİRLERİ ZENGİN ETMELİSİN, 8) ŞEREFLİ KİMSELERİN ŞEREFİNİ ARTILMALISIN, 9) BÜYÜKLERİ DE YÜCELTMELİSİN, 10) DİLİNİ MUHAFAZA ETMELİSİN. BU ON ŞEY,
BismillahirRahmanirRahim Batılı gözüyle Fatih Büyük devlet ve ilim adamı olan Fatih, en büyük düşmanlarının gözlerini kamaştıran padişahtır. Eserlerinde ondan takdirle bahsetmişlerdir. Fetih sırasında İstanbul’da bulunan İtalyan Zorzo Dolfin bir keresinde şöyle demiştir: “Sultan Mehmed, çok az gülerdi. Zekası, daimi bir çalışma halindeydi. Çok cömertti. Her işte fevkalade atılgan, hatta cüretkârdı. Seçtiği hedeflere erişmek için çok
BismillahirRahmanirRahim Osmanlı Sultanlarının Ehl-i Beyt sevgisi Sultan İkinci Abdülhamid Han, Peygamber efendimize olan tazim ve muhabbetini, Onun kutsal beldesine hizmetler götürerek ve İslam Birliği gayesini gerçekleştirmeye çalışarak göstermiştir. Hicaz bölgesiyle münasebetleri kuvvetlendirmek ve mukaddes topraklarla aradaki mesafeyi kaldırmak niyetiyle yaptırdığı Hicaz ve Bağdat Demiryolu, bunun en güzel örneği olmuştur. Demiryolu yapımının Medine’ye ulaştığı esnada, Sultanın
BismillahirRahmanirRahim Resulullahın (sav) amcası ve Hazret-i Ali’nin babası Ebu Talib (ra) Sana kimse dokunamaz İslamiyet kuvvetlendikçe müşriklerin düşmanlıkları arttı. Fakat Ebu Talib’den korktukları için bir zarar yapamıyorlardı. Müşrikler, Ebu Talib’e gelip “Ya yeğenini bize teslim et, yahut putlarımıza hakaret etmesin” dediler. Ebu Talib, müşriklerin arzusunu yeğenine bildirdi. Resulullah kabul etmedi. Ebu Talib, “Ey oğul sen
BismillahirRahmanirRahim Bir gün Ebu Bekir Sıddık (r.a) Resulüllah(S.A.V)’ın evine geldi. İçeri gireceği sırada, Hz. Ali Bin Ebi Talib (r.a) da geldi. Hz. Ebu Bekir (r.a.) (Geri çekilip) : -Ya Ali sen buyur, gir dedi. O da cevap verip, aralarında, aşağıdaki uzun konuşma oldu: -Ya Ebu Bekir! Sen önce gir ki, her iyilikte önde olan, her
Bağlantılar